Gulyabani

"Gulyabani" çalışmam ilk etapta "çarpık, değişken beden ve anlık bir bakış" kavramları etrafında şekillendi. Korktuğumuz bilinmezlik, O'nu gördüğümüz anda bile devam etsin istedim. Deve kuşu bacakları, tek gözü, minare kadar boyu, hem insana hem cine benzerliği ile yeterince ürpertici tabii. Ama "Şimdi ne olacak?" korkusundan daha büyük değil. Güneş batarken kırmızı ve turunculara bürünen gökyüzü ve tüm açgözlülüğü ile mezarlıktan hortlayan Gulyabani. Sihirli flütüyle büyülediği bir erkeği çoktan yakalamış, belki bir mezardan taze bir cesedi çalmış. Gecenin ilk lokmasını alacağı yere giderken onu sinsice gözetleyen beni (seni) çıkardığım bir çıt sesinden fark ediyor. Bu andan sonrası dışarıdan bakan bir göz için çok net. Öldün. Ama resme dışarıdan bakan bir göz değil, av olarak bakmak istedim. Tüm yoğun duyguları; parlak gün batımı turuncusu ve kaçışın imkansızlığını anlatan, ölümün soluk yeşil rengini harmanladım. Ortaya çıkan Gulyabani, zihnimin mezarlığında pişip bu tuvalde beliriverdi.

(Seçkin Sarpkaya, Ömer Faruk Yazıcı ve Mehmet Berk Yaltırık'ın yazdığı Türk kültüründe Gulyabani kitabında bulunan bir resmimdir. Kitabı da tavsiye etmiş olayım🖤)

(Gulyabani, 40/40 tuval üzerine akrilik boya)