velev ki doğmasa güneş penceremden

ve yağdırmasa tanrı o bereketi hunharca, gökyüzünden

yine de inanmak isterim mucizelere direterek.

aşikar

sensin yaşamı güzelleştiren 

sensin, kendinden üfleyerek

bir ölümlüye can veren. 

bir kısrak gibi koşan, tarlalarda

ve tohum olup toprağımda yeşeren.


gün doğar elbet penceremin ardından

ve boşalır rahmet tanrının bucaksız kollarından.

yeni bir vakte açılır kapım

vakit ki nisan değildir akşamlardan

büyütür bahçemdeki gülleri, içimdeki günahsız çocuk

kurtuluverince o yıkılmaz gardından.


kurt ölmemiş bir dağa küsse misal

kaplumbağaya yenik düşen o tavşan,

ve hendekten atlasa bir deve korkmadan

inanırım koşulsuz bilirsin, anlatsan.

düşünürüm:

isa’dan bu yana

boşuna söylenmemiştir ya bunca masal!


ah, o tazecik gülüşün ki

en güzel yalanı bile masum kılar,

gözlerinse

söylenmemiş veda cümlelerini 

zihnime çiviyle kazıyan.

yüreğime, nasırlı ellerle ördüğüm

bu sarsılmaz 

etten duvarı 

gozlerindir,

bir gecenin zifiri karanlığında, apansız yıkan.