Gün gelir, gün olur, gün geçer, gün biter.

Sen gelirsin, sen olursun, sen geçmezsin, ben biterim.

Zamansızlığın en güzel vaktinde,

belirsizliğin en önemli tarihinde,

yokluğun en derininde,

sonsuzluğun ortasında kendimi bırakmış devam ederken

geriye kalan tek varlığım olan bedenimle geleceğe yürüyorum.

Duygularımı, benliğimi, ruhumu bırakıp geleceğe gidiyorum.

Bilinmeze,

belki de en bilinen gerçeğe. Sona.

Yanımda, bedenimde, sadece maddeleri gören iki göz ve maddelerden yola çıkan bir akıl var. Gerekeni gören, yeteni alan, gelip geçen.

Varlık ve yokluk önemini yitirirken duygusuzluğun verdiği vurdumduymazlıkla devam ediyorum.

Hayat sahne, yol uzun, ben oyuncu.

Rollerimi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorum. Çabam, ustalarımdan takdir toplamak için. Bunun benim için bir önemi yok. Ancak geride bıraktıklarını düşününce en azından yaptıklarının yeterli olmasını bekliyorsun.

Sen kaybolmaya yüz tutmuşken geride kalanlar iyi hatırlasın diye bu uğraş.

Hoş, oldukça gereksiz düşünceler. Gerekli düşünce dediğin nedir? Yolda gelirken bıraktıklarım?

Tamam tamam, evet. Anladım, gerek yok.

Biliyor musun, bana da gerek yok. Konuşmama da.

Ne varsa kalsın havada.