Günaydın. Günler çoğu zaman aydın değil. Karanlıkta uyanıp yola çıkıyoruz. Ruhumuz uyurken yürüyoruz. Karnımız acıkıyor, birkaç poğaça simit tıkıştırıyoruz. Bir sigara ile ayılıyoruz. Kahve içmeden gözümüzü açamıyoruz. Enerji içeceği dikiyoruz kafaya, enerjimiz olmadığını aslında kabul ediyoruz. Gülümseyemiyoruz. Aşırı asık suratlı tahammülsüz insanlara dönüşüyoruz. Zihnimizdeki karmaşan kurtulmak için kulaklarımızı anlamsız seslerle tıkıyoruz. Kafamızı kendi omzumuza yaslayıp varış noktasına kadar gözlerimizi kapatıyoruz. Aslında hiç dinlenmiyoruz. Vardığımız yerde bizi mucizeler beklemiyor. Buraya ait olmadığımızı, sahtelikleri ve bencillikleri gördüğümüz günden beri biliyoruz. Gün tahammül etmekle bitiyor. Tekrar aynı döngüdeyiz. Bu sefer çok yorgun olduğumuzu kabul ediyoruz. Döneceğimiz yere kadar birileri ile yer kavgası yapıyoruz. Bu, en çok kimin yorulduğunu kanıtlayan bir durumdur çünkü. Hayata tutunmaya çalışırken gözümüzü telefona dikiyoruz. İçinde heyecan uyandıran bir şeyler arıyoruz. Gerçek olmadığını bildiğimiz ama gerçek olmasına imkan vermediğimiz hayal dünyalarımızda ekinlerimizi topluyoruz.