Anathema-Flying


Ağlamaya ihtiyacım var. Sonsuza kadar gözyaşı döksem de bitmeyecek bir hüznün, kapanmayacak bir boşluğun ağırlığını taşıyan bedenimin kendini yok olacağı uçurumdan atmaya ihtiyacı var. Bedenimin verdiği tepkileri bilmesem yıllarca içtiği sigaranın etkisiyle son demlerini yaşayan bir koah hastası olduğumu düşünürdüm. Ama değilim. Nefes alamıyor olmamın nedeni de içinde boğulduğum düşünceler. Sylvia Plath “Sırça Fanus” ta bahsettiği “nevrotik” kavramını, iki uçlu birbirinden bağımsız istekleri olan, bunları aynı anda isteyen ana karakteri alaycı bir dille eleştiren bir başka karakter ile aralarında geçen diyalog ile aktarıyor. Her okunan kitapta kişinin kendinden bir şeyler bulması mümkün değil belki. Buna rağmen okuduğum kitapların satırlarından birinde illaki kendime uygun bir satır çizdiğimi biliyorum. Her okuduğum satırda daha mı iyi hissetmeliydim? Öyle hissetmiyorum. Daha umutsuzum artık. Çabalamaya değer gördüğüm değerler bir elin parmağı kadar da yok. Tek tesellim, bunu hisseden tek insanın ben olmadığımı bilmek. Bu da beni herkes kadar kötü biri yapar. Aldığım terapilerin iyiye gitmediğini ve yalan söylediğimi psikoloğuma söylemeli miyim? Hayır, bu sondu. Hayata dair beni neyin çok mutlu ettiğini hatırlamaya çalışıyorum. Neyin çok heyecanlandırdığını…İlk aklıma gelen deli gibi top peşinde koşturduğum dönemler oluyor. Maçlara çıktığım anlar gerçekten önemli bir grubun parçası gibi hissederdim kendimi. Ama o zaman bile korkularım vardı. Eleştirilmekten, başarısızlığımın yüzüme vurulmasından çok korktuğum için smaç atmaktan çekinirdim mesela. Savunmada iyiydim. Artık onda da başarılı değilim. Artık bir sürünün içinde tüm nevrotik var oluşumla yaşamaya çalışıyorum. Çocukların halı saha maçlarını izlemek yüzümdeki duvarı biraz olsun kırıyor. Artılarını saymazsak onları doksan dakika boyunca o topun arkasından koşturacak tutku bana unuttuklarımı hatırlatıyor. Artık hiçbir şeye karşı hissedemediğim güçlü duyguları. Ne bir insana karşı ne de herhangi bir amaca hizmet eden eylemlere. Herkes kadar ikiyüzlüyüm. Kardeşimin yaptığı, eskisi gibi lezzetini alamadığım kahveyi içerken “eline sağlık çok güzel olmuş” diyeceğim, yüzümde herkesi kandırabilen bir gülümseme ile. Öyle ki ben bile daha mutlu olduğumu düşüneceğim. Sadece bıçak yarası gibi keskin olan, nefes almamı zorlaştıran o his kalacak. O kadar…