Nefes alıp vermekle geçiriyoruz gündüzlerimizi, gecelerimizi. Beynimize çizdiğimiz resimlere dalıyoruz, yetmiyor sigara yakıyoruz. İlmek gibi işleyip günlerimizi sabaha güneş doğsun diye pay bırakıyoruz kendimize. Ruhsal sıkıntılarımızla ya da baş ağrımızla giriyoruz yatağa.

Sanki kendimizi bir resmin boyaları içinde bulmuşuz ya da o güzel şarkıda gözlerimizi kapatmışız gibi kapılıyoruz hayallere. Oysa koskoca bir denizde bir başımızayız, elimizde sandalımızın kürekleri kan ter içinde, tepeden bakan güneşe küfür ediyoruz ama istiyoruz mavi gökyüzü hiç kaybolmasın.

Dengesiziz ve bu bütünümüze ait.

Hepimizin vardır içinde hiç gitmediği ama hep hasret duyduğu bir kıyı, varsak oraya mesela kumlarında koşsak, başka bir kıyı yeşerecek aklımızda. Diyetimiz bu işte bizim yeşeren özlemlerimiz, aitmişiz gibi hissettiğimiz kıyılarımız ve sığ sularımız. Varmak istediğimiz bir yer yok ya da tamamlanacağımız bir oda. Dengesiziz, hasret doluyuz, yalnızız ve sadece küfür ettiğimiz güneşe aitiz.