Günlük koşuşturmacaların arasında bazen akıl sağlığını korumak zor. Hatta birilerinin annesi, birinin karısı/oğlu ve/veya kızı/oğlu olmak ekstra yaşam enerjisi istiyor. Her gün aynı tas, aynı hamam, debelenip duruyoruz işte sırf ve sadece yaşamak için. Manasız bir hareket hali insanda. Hem zihinsel hem fiziksel olarak. Tüm bu çabaya rağmen çoğu zaman birilerinin çıkarına hizmet edemediğiniz için dışlanıp öteki oluveriyorsunuz. İteklenip duruyor, oradan oraya savruluyor, her savrulmada sağa sola çarpan etleriniz biraz daha morarıp çürüyor. Bazense tamam, buraya kadar deyip kendi kendinize yaptığınız motivasyon konuşmaları, gaz verme çalışmaları, karşılaştığınız bir dangalaklık yüzünden sonuçsuz kalıveriyor ve yine eli boş ,götü yaş yatağınıza yastığınıza dönüp hüngür şakır ağlamaya başlıyorsunuz. İçinizden ettiğiniz küfürler, yatağa attığınız yumruklar aslında önce size değiyor; ardından evrende nereye gittiği belli olmayan bir gürültüye dönüşüyor.
Aklı başında davranmaya uğraştığınız her an aslında biraz daha delirdiğinizi kabullenmenize ramak kaldığını seziyorsunuz.
Bir ebeveynseniz eğer, aklınızdaki bu bulanıklığı kontrol altına almaya, her şey yolundaymış gibi davranmaya, çocuğun "aman, psikolojisi bozulmasın benim yüzümden" diye haldır haldır iyi bir ebeveyn olmaya ama her şeye rağmen yetersiz kalmaya mahkum olduğunuzu anlamak zorunda bırakılmaya mahkûm oluyorsunuz.
Bir eşseniz sorumluluklarınızı kusursuzca yerine getirmeye devam edip bir yandan da eşinizin manevi ihtiraslarını ve veya ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda, odanıza çekilirken kusacak gibi hissettiğinizi belli etmeden kakalak gibi yatağa uzanıyor, karşınızdakinin ıslak dehlizlerinde kendinizi bir sıçan gibi hissetmekten kaçamıyorsunuz.
E bir evlatsanız da aynı zamanda. Ve her evlat gibi memnun edemediğiniz anneniz babanız; sizi sakin tutmak için sırtınızı her sıvazladığında kulağınıza sizin yetersiz olduğunuzu düşündüğü her anı, "ay annesinin-babasının gülü-aslanı" sözüyle başlayan ama devamında mutsuzluğunuza yeni bir umutsuzluk ekleyen hayal kırıklıklarını, kulağınıza fısıldamayı ihmal etmediklerini, ellerini sırtınızdan çektiklerinde anlamak zorunda kalıyorsunuz.
Her şeye rağmen haydi yaşayalım bu hayatı, bakalım daha neler olacak, başka neler göreceğiz diye kendinizi ertesi günkü dünyaya karşı meraklandırmaya zorluyorsunuz. Ve bilin bakalım ne oluyor? Evet, doğru bildiniz!
Tüm bu sarmal his girdabında çekilmiş sifon suyu gibi döne döne bir gün daha lağımı boyluyorsunuz.