Kalbimde yaşadığım tuhaf buhranla birlikte tozlu havayla harlanmış sigaradan bir nefes daha çektim içime. Ciğerlerime doğru yol alan toz zerresi yüreğime oturmuş hüznün kapısını mı çalıyordu bilemiyorum şimdilerde. Kira ödemeden yaşıyordu orada bu kahrolası his. Her kapısını çalana bir oda veriyordu içeride. Kiracılar artmış, yük binmiş kalbime. Hepsini bu yüz yetmiş iki santimetrelik bedenin sadece on iki santimetresine sığdırmış, onunla yaşamaya çalışıyordum debelene debelene. Kahretti beni kapıyı çalanlar, kahrettiler sonra da yok ettiler kendilerini. İmha etmeye değer miydi her şey bu yüreği? Her kapı tıkırtısında içeride bir kiracı çığlık atarak uzaklaştı korkuyla, bazen bebekler ağlıyordu, bazen hayvanlar isyan ediyor, aşıklar arasında arbede çıkıyordu. Pek çetele tutamam, yeni çıktı bu huyum da. Kim vardı içeride, kaç kişi yaşarlardı, diş macununu ortadan mı sıkarlardı, kahveyi soğutup mu içerlerdi, uyurken müzik mi dinlerlerdi, çileğe alerjileri mi vardı bilemiyorum. Beceremedim hesap tutmayı kimseyle. Gelen geldi, giden gitti. Bazıları gitti ama yokluğuyla işgal etmek istedi kalbimi. Hepsi eskide kaldı, biraz geride. Biraz sonra, çok az sonra değişecekti her şey. İşte şimdi oldu birazdan ve değişti her şey bak sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi! Bilinçsizdim, toydum, hep böyle acı içine geçecek sanıyordum. Acıdı da. Sigaranın külü koluma düştüğünde çok acıdı. Çığlık attım sürekli benimle kavga etmeye çalışan iki santimetre boyundaki kiracım gibi. İlk başta ses ondan geliyor sandım ne olduğunu anlayıp ayağa fırlayana kadar. Kollarımı çırptım, çırptım, çırpındım. Bu dünyada çırpınışların ne kadar boş olduğunu bilmiyormuşçasına sarstım kendimi. Her sarsılışımda kalbim ve ruhum denk geliyordu sanki aynı çizgide. Dans ediyorlardı. Bu bir vals olmalı dedim. Vals yapıyorlar birlikte çünkü birlikte uyumlular sadece. Aklım karışmıştı. Toz taneleri ruhumu mu canlandırmıştı. Her nefeste müzik yapıyorlardı sigara küllerinin cızırtısı. Hepsi sadece bir uyum için miydi? Kaldım, kalmaya ihtiyacım vardı. Artık kaçamazdım. Ondan kaçamazdım. Ben kendimden kaçamazdım, kalbimden kaçamazdım, bedenimden kaçamazdım, beynimden, düşüncelerimden, ruhumdan kaçamazdım. Kaçsam kurtulacaktım aslında ama kurtulmayı istemeyecek kadar güzeldi bu vals. Beni büyülüyordu. Bazen çok narin ve yumuşak bazen çok sert ve haşin. Her şey büyülüyordu beni. Aklım izin vermek istemiyordu bu valse. Mantıklı değildi ona göre. Ama kime ne? Güzel olan güzeldir, çirkin yoktur ki armonide. Armoni çalındı, çalındı kulağıma. İsmini sordum, tanışalım istedim, fazla yakınlaşmıştı bana. Duyguların armonisiymiş kendisi, öyle söyledi yani. Hüznün ve neşenin bu kadar uyumlu olacağını bilemezdim kimsede. Kulağıma çalınmasaydı nereden bilecektim de? İyi ki dedim, iyi ki yakmışım bu sigarayı tozlu havanın eşliğinde. Gün doğdu bak kalk artık dedi bir kiracı. Kalbimden beynime doğru yankılandı sesi. Ses çınladı gecenin karanlığında. Gün mü kalmıştı gece mi? Toz mu vardı yoksa sigaranın dumanı mı sisli gösteriyordu şu dünyayı? Uyandım. Neyden mi? Hayır, hayır rüyadan değil. Ben uyandım. Kendimden çıktım bu yolculuğa ve kendime doğru uyandım en sonundan en başına.