20. yüzyılın en önemli Marksist fikir insanlarından olan György LUKÁCS, Fransızcadan Türkçeye Mehmet Sert’in çevirisi ile kazandırılan kitabında Marksizm ve varoluşçuluğun kesişim ve çatışım noktalarını analiz ediyor.


Üstelik eser, Marksizm fikriyatının temelinde bir varoluşçu felsefe olduğunu savunan bazı düşünürlerin iddialarına da yeni bir soluk getirmektedir.


Ayrıca Frankfurt Okulu külliyatını da oldukça etkilemiş olan LUKÁCS, varoluşçuluğun özsel yapısının burjuvazi ile bir anılmaya başlaması üzerine bu iç içe geçişin sebeplerini de eserinde sorgulamaktadır.


Varoluşçuluk ve Marksizm'in tarihsel köklerine uzanan bu çalışmada İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki felsefi ve politik bağlamları tartışılmakta ve bu iki temel mesele karşılaştırılmaktadır.



LUKÁCS’ın tarihsel analizlerinde varoluşçuluğun bilinen en önemli isimlerinden Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Merleau-Ponty yer almakta ve bu düşünürlerin Heidegger, Schopenhauer, Nietzsche ve Kierkegaard etkisi ile oluşturdukları fikriyatları diyalektik materyalizm ile kıyas edilmektedir. Tabii ki diyalektik materyalizm dendiğinde ilk akla gelen isimler Hegel ve Marx ile varoluşçuluğun sıkı bir karşılaşmasının okurları beklediği söylenebilmektedir.



Marksist düşünür LUKÁCS eserinde varoluşçuluğu eleştirirken aynı zamanda felsefe tarihi, güncel siyaset felsefesi yaklaşımları ve buna istinaden tarihi sosyolojik bir bağlamda okuyucusu ile buluşturmaktadır.




‘’Yeni bir perspektif arayışı elbette somut bir sonuca ulaşmalıdır. Leninizm perspektif sorununa somut bir içerik kazandırmayı başardı. Buna göre, artık yalnızca sosyalist perspektiflerle yetinilemez, toplumun ve onu oluşturan bireylerin somut tarihsel gelişiminin de belli somut eylemlerle belirlenmesi gerekir, öyle ki, sosyalist perspektif hem toplumun bütünü hem de onu oluşturan bireylerin süregiden yaşamı açısından somut bir anlama sahip olabilsin. Bu inceleme çerçevesinde göstermeye çalışacağımız gibi, sosyalizm ancak diyalektik maddeciliğe dayanarak gerçekleştirilebilir. Bu felsefe ile sosyalizm arasında kaçınılmaz, zorunlu bir bağ var. Aynı durum karşıt görüşün saflarında da geçerli: Maddeci bilgi kuramına ve maddeci diyalektiğe gösterilen direniş ile burjuva ideolojisinin sosyalizme gösterdiği direniş arasında sıkı bir bağ var. Zamanımıza özgü, yeni olan şey yalnızca sosyalizme gösterilen genel kabul ile sosyalizmin somut ve gerçek perspektifine gösterilen belli bir düşünsel muhalefetin atbaşı gitmesidir. Söz konusu kabul “arttıkça” muhalefet de yükseliyor. O yüzdendir ki, seçmeci ve çelişkili özellikler gösteren bu kabul, felsefi idealizmin güncel biçimlerine de bürünebiliyor. Varoluşçuluk da işte bu muhalefetin en son ve en gelişmiş biçimi olarak boy göstermekte. Varoluşçuluğun fenomenolojiyi esas alan varlıkbilimi, emperyalist aşamaya özgü “üçüncü yol” felsefesinin günümüzdeki zirvesini ve en ileri biçimini temsil ediyor’’ - (Künyeden Alıntı.)


Şimdiden okumak için sabırsızlananlarınız var ise kitabın bir ön okumasını Yordam Kitap’ın internet sitesinden yapabilir ve kitabı siteden veyahut kitapçılardan temin edebilirsiniz.





Yazar: Dilara Aydın