Bir duyguyu anlatmak istediğimizde çoğu zaman sayfalar yetmez, uzun uzun betimlemeler yazar, ne demek istediğimizin açıkça anlaşılması için bazen gereğinden de fazla açıklamalar yaparız. Hele ki yazım konusu şiir olunca bu çoğu zaman daha da karmaşık bir hal alır. Uzadıkça uzayan, sonunun bir türlü getirilemediği, sakız gibi uzayan şiirler ortaya çıkar. Bu duruma benzer olarak romanda, Rus edebiyatının en belirgin özelliklerinden de biri olan detaylı tasvirler zamanla şiirde de yerini almıştır. Realistik hatta naturalistik birçok şiir örneği ortaya çıkmıştır. Günlük dilin kullanıldığı ve detaylı betimlemelerin yapıldığı birçok şiir yazılmıştır ancak bu yazıda yine Rus edebiyatının zirveye çıktığı dönemlerde kendini gösteren ve bu detaylı anlatımlara tamamen karşı çıkan ‘’Haiku’’dan bahsedeceğiz.


1800’lü yılların sonlarına doğru kendini göstermeye başlayan ‘’haiku’’ bir Japon şiir türüdür. Bu şiirin modern kurucusu olarak kabul edilen kişi Matsuo Basho’dur. Japon haikuları genelde 5-7-5 heceden ve 3 satırdan oluşan oldukça kısa şiirlerdir. Özellikle Japon haikularının çoğunda mevsimlere göndermeler ve doğa tasvirleri vardır. Modern haikunun kurucusu kabul edildiğini söylediğimiz Basho’nun ünlü şiirleri bu türde bir kıble olarak görülmüştür. Birçok haiku yazan Japon şair Basho’nun yazdıklarına benzer şiirler yazmaya çalışmıştır. İlk bakışta çok da zor olmadığı düşünülen bu taklit ya da öykünmenin sonucu hiç de beklendiği gibi olmamıştır. Yıllardır birçok haiku yazılmasına karşın hala Matsuo Basho bu türün en iyi ve geçilemez şairi olarak kabul edilmektedir. 


“Eski havuz ya

kurbağa atlayıverir-

suyun sesi”     ( Matsuo Basho)

 

         İlk defa bir haiku ile karşılaşan bir insan için bu türün oldukça tuhaf, basit hatta anlamsız gelmesi oldukça kabul edilebilir bir durum. Peki gerçekten yazılan bu üç satır cümle göründüğü kadar basit ya da anlamsız mı? Kuşkusuz birçok kişi böyle düşünse de aksi fikirde olan da birçok edebiyat eleştirmeni, yazar ve şair var. Fransız edebiyat eleştirmeni Roland Barthes bunlardan bir tanesi. Barthes, haiku şiiri için ‘’on yedi nefes içeren (hece) üç soluk (dize) dur’’ der ve ‘’Göstergeler İmparatorluğu’’ adlı kitabında haikunun oldukça aldatıcı bir yanı olduğunu ve insanların böylesini kendisinin de kolaylıkla yazabileceğini sandığını ancak gerçeğin hiç de öyle olmadığını söyler.


Haikuyu bir tür ‘’anlam sızması’’ olarak betimleyen Roland Barthes ‘’Haiku, anlaşılır olmakla birlikte, hiçbir şey demek istemez.’’ ‘’Boş, kısa, sıradan olmak hakkınızdır der haiku; gördüğünüzü, duyduğunuzu incecik bir sözcük çevrenine kapatın, ilgi uyandırırsınız’’ şeklinde haiku türünü anlatır. Türk yazar ve felsefeci Oruç Aruoba ise haiku hakkında ‘’Haijin (haiku yazan kişi) kafasında bin kez okuyarak yazmıştır şiirini, okur da ister içinden ister yüksek sesle, iki kez peş peşe okursa ‘’anlamsız anlam’’ı daha iyi görecektir.’’ der.


Yukarıda bahsettiğimiz Matsuo Basho’nun yazdığı en ünlü haikulardan biri olan


“Eski havuz ya

kurbağa atlayıverir-

suyun sesi”


hakkında birçok farklı değerlendirme yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi Melih Cevdet Anday tarafından şöyledir : ‘’Bir hüzünlü teoriye göre kurbağanın havadaki bir anlık yolculuğu insanın kısa yaşamını ve sonunda sonsuzluk denizindeki yok oluşunu temsil etmekte.’’ Basho’nun bu ünlü şiiri ve diğer birçok şiiri için Zen Felsefesi ve Budizm ile ilgili birçok çıkarım yapılmıştır. Romantik akımla da benzer şekilde şiirlerinde insanın kendi özüne ve doğaya dönüşünü vurgulayan birçok öğeye rastlamak hiç de zor değil haikularda. Basho'dan yine bu duruma birkaç örnek verebiliriz.


‘’ Bu yol boyunca

Kimse geçmiyor

Bu güz akşamı.’’


‘’ Evet,bahar geldi

Bu sabah bir adsız tepe

Sis içinde saklandı.’’


‘’Zamandan zamana

Bulutlar huzur verir

Ayın seyircilerine’’ (Matsuo Basho)

 

           Türk şiirinde de haiku örneklerine çok sık olmamakla birlikte rastlıyoruz. En güzel örneklerinden biri de gündelik sözlerin kullanımı, duygusallık, kısa olması gibi unsurlarıyla haikuya benzerlik gösteren Garip akımının ünlü şairlerinden Orhan Veli’den:

‘’Gemliğe doğru

Denizi göreceksin;

Sakın şaşırma’’

       Türk şiirinde direkt haiku benzeri bir tür olmamakla birlikte ''sehl-i mümteni'' adında bir söz söyleme sanatı vardır. Kısaca açıklamak gerekirse kolay görünen ancak benzeri söylenmeye kalkınca zor olduğu anlaşılan özlü söz söyleme sanatı şeklinde yapabiliriz. Türk şiirinde Orhan Veli'nin bu söz sanatını kullandığı gibi benzer şiirleri görebilmekteyiz.

‘’Ölüm:

Kapının önünde,

Ne çok ayakkabı!’’ (Kadir Aydemir)

 

‘’Lapa lapa yağan karı düşledim

Pencerenin önünde bütün yaz

Baktım ki, kan içindeyim’’ (Ahmet Oktay)

 

‘’Güm güm çalındı kapım-

Açtım baktım ki

Yalnızlığımmış’’ (Cemal Süreya)

 

            Edgar Allan Poe şiir kısa yazılmalıdır derken belki bu kadarını kastetmiyordu ancak şiirin diğer edebiyat türlerine göre daha keskin ve daha etkileyici olmasının sebeplerinden biri de az sözle çok şey ifade etmesidir. Duyguların damıtılıp en saf halde ancak birçok farklı renge boyanıp, süslenip sunulması yine şiiri farklı kılan özelliklerinden. Haiku da bu bahsedilen özelliklerin hepsine sahip özel bir şiir türü. Günümüz toplumunda insanların bu kadar az zamanı ve her şeye kısa yoldan, en hızlı şekilde ulaşmak arzusu varken haikunun edebiyat dünyasından olduğundan daha popüler hale gelmesi hiç de sürpriz olmaz. Her ne kadar yüz yıldan daha fazla süredir şiir sanatının dallarından biri de olsa haiku dünyada ve ülkemizde henüz çok bilinmeyen, anlaşılamayan ya da basit bulunan bir tür şimdilik. Günlük konuşmalarımızda kullandığımız kelimeler giderek azaldığı gibi vermeye çalıştığımız anlamlar da basitleşmiş durumda. Haiku kelime sayımızı arttırmada çok fayda sağlamayacak olsa da belki daha az sözle de olsa daha derin anlamlara sahip cümleler kurmamıza fayda sağlayabilir.

 

‘’Bir güzel kadın hayali

Uzaklarda ve gerçek

Dokunmadan yakan bir ateş’’

           

-          Semih Aydın    -