Bazen,

Tek mesele yaşamak ya da ölmektir.

Azraile arsızca sırıtmak içindir herşey veyahut tüm zavallılığını kabullenip, diz çökmek için.

Bazen uykudur yalnızca, rengarenk olmasa bile , arada bir bembeyaz bulutlar arasında süzülmektir.

Ya da

Yeryüzünde öfkeyle çamurda debelenmek.

Bazen , bir kadının dudaklarının arasında gizlenmektir.

Veyahut

Bir adamın hoyratça meydan okuyuşunda.

Nedendir diye sormaktır?

Dünyanın en derin ve en önemli sorusunu , yüzlerce kez , kafanı duvarlara vururcasına veya bir labirentte tekrar ve tekrar dolaşırcasına düşünmektir.

Bilmem nedir , nedendir ?

Belki, bir kemancının parmakları arasında gezinmektir,

Bazen de bir klarnetçinin her üfleyişinde, nefesi yerine ciğerini bırakmasıdır, uzun ve karanlık bir koridora.

İnatlaşmaktır, herşeyi göze alarak,

Bak bu mühimdir, her-şeyi göze almak.

Ne delice bir cesaret Tanrım.

Nasıl da göze alabilirim ?

Nasıl avuçlarıma alabilirim , koskoca dünyayı.

Almalısın diyor almalısın, onu hiç tereddüt etmeden çiğnemeli ve ne pahasına olursa olsun tükürmelisin.

Boğazım, düğüm düğüm.

Dişlerim kırık.

Pis bir koku sızıyor havaya , oysa temizimdir epey, her sabaha hayatımı özenle cilalar , düşüncelerimi un ufak ederim.

Fakat, dönüyorlar, dönüyorlar, dönüyorlar.

Hiç gitmemişcesine, sanki hep oradaymışcasına , gözlerini gözlerime dikiyorlar.

Utanıyorum, kendimi yalancı çıkarmaya.

Tırnaklarımla kazıya kazıya attıklarım, mosmor parmaklarım, neredeler?

Ne diyorsun gene sen ?

İkinciyi içiyorum daha

İlki ne dedi de doyamıyorsun.

Kendimi haklı çıkardığımı.