Halide Edip, milletin kaderiyle bireyin kaderinin dönüşümü anlatılır Ateşten Gömlek’te. Peyami, Arkadaşı İhsan'ı takip ederek Anadolu'daki cepheye katılır. Peyami, bacaklarını savaşta kaybedip bir hastanede yanında refakatçi olarak yalnızca bir hasta bakıcıyla yattığından hikaye onun gözünden geriye dönüşlerle anlatılır. Peyami anılar, rüyalar ve sağ çıkamayabileceği bir ameliyatı beklediğinden halüsinasyonlarla yeniden oluşturduğu hikayesini günlük biçiminde sunar.

Bir metafor olarak "ateşten gömlek" ya da "ateş" farklı anlam katmanları boyunca hareket eder.

Karakterler en yüce duygularla betimlenir. İhsan, Ayşe, Ahmet Rıfkı gibi. Onlarda hep Orta ve Doğu Anadolu'nun izlerini görürüz. İstanbul'dan gelen Peyami ise bunlara bir İstanbullu olarak hayretle bakar.
İzmir, özgürlük ve intikam için bir savaş çığlığı olarak ses verir. Artık hem gerçek hem de sembolik anlamda kırılmış dul kahraman Ayşe; ihlal edilmiş, yaralanmış ve istila edilmiş ana vatanın alegorisi haline gelir.*

Peyami, ameliyat sırasında hayatını kaybeder ve okuyucu iki doktorun arasında geçen epilog kısmındaki konuşmadan, Peyami'nin günlüğündeki iki temel karakter olan Ayşe ve İhsan'ın hastanın hayal gücünün icatları olduğunu öğrenir. Yapılan bir soruşturma, ne herhangi bir seyyar hastanede Ayşe adında bir hemşire olduğunu ne de İhsan adında herhangi bir komutanın savaşta yer aldığını ortaya çıkarır. Doktorlar bunun hastanın beyninde bulunan kurşunun sebep olduğu bir halüsinasyon olduğuna karar verirler.
Ayşe aslında yoktur ama karakterlerin giydiği ateşten gömlek, Ayşe ve vatan arasında ayrım gözetmez. Onları aynı potada eritir.

Bu yüzden Halide Edip, Ateşten Gömlek’i en başarılı eseri olarak görür ve romanını Türk kuvvetlerinin nihai zaferini simgeleyen Sakarya Meydan Savaşı'nda yer alan askerlere ithaf eder. "Eser Sakarya'nındır." diye yazar. "Fena olabilir fakat benim sanatımın yapabileceği en iyi şeydir. İnsan en çok sevdiklerine ancak en iyi yapabileceği şeyi verebiliyor."

Selim İleri, romanın son sözü "Bugüne bir 'Ateşten Gömlek...' "de, Halide Edip’in “Sen kitaplar ve kâğıtların dilinden anlıyorsun, yanık şeyler söyle, iyi şeyler söyle, beni istesin!” sözünü hatırlatarak bizim de ateşe yürümemiz gerektiğini, ateşten gömlek kavramını neden istediğimizi vurgular.


*Seyhan, Azade (2014) Dünya Edebiyatı Bağlamında Modern Türk Romanı, İletişim Yayınları, s 73-88