Denizin Çağırışı adlı hikâye, yazarın Merhaba Akdeniz ve Çiçeklerin Düğünü adlı hikâye kitaplarında yer almaktadır. Deniz sevgisinin vurgulandığı hikâyenin başkahramanı Mehmet, fakir bir ailenin en büyük oğludur. On dokuz yaşındadır. Babasına daha fazla yük olmamak için başının çaresine bakmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya karar verir. Ne yapacağına karar verirken içinden bir ses “deniz” diye fısıldar. Denizin çağırışını duymamak imkânsızdır. Deniz bir kere çağırdı mı ona gitmemek olmaz. Davete gitmek icap eder. Babası, Mehmet’in bu isteğini duyunca “Denize giden onmaz, donar!..” (Halikarnas Balıkçısı, 2013, s.31.) diye sitem eder. Onmak, mutlu olma, şifa bulmak demektir. Dolayısıyla Mehmet’in babasının gözünde deniz mutsuzluk getiren bir yerdir. Mehmet, babasının sözlerine aldırış etmez ve hayata bir kere geleceğini, yerinde saplanıp kalmak istemediğini, hayallerinden vazgeçmeyeceğini dile getirir. Denizin bu çağırışı onun için bir fırsattır.
Mehmet; denize gitmeden önce ailesiyle vedalaşmayı, onların yüreğini oynatmayı gereksiz bulur ve bir kâğıt bırakıp gider. Mehmet sadece ailesinden değil sevdiği kız olan Kara Emine’den de vazgeçer.
Mehmet, denizde yaklaşık altı ay kalmış ve bunca zorluğa rağmen çok az para kazanmıştır. Köye geldiğinde ilk önce sevdiği kadını isteyecek ve ona tarlacığız alacaktır. Mehmet, denize geldiğine çok pişmandır:
“Bu deniz işi, iş miydi a canım…” (Halikarnas Balıkçısı, 2013, s.33.)
Denizdeyken bir rüzgâr çıkar. Yazar, bu rüzgârda denizcilerin durumunu şu şekilde açıklar:
“Mayna kontra flok!”
“Mayna iki straliyera!”
“Randaya iki kat camadan!..”
Bundan sonra kala kala yalnız trinkettina ile biricik bir flok, mudadaki gabya, bir de abassogabya kalmıştı. Yine maşallah, sanki yirmi mil hızla fırlıyorlardı. Gemi pruvası dalgaları iterek birbirine karıştırıyordu. Gemi bastonunun altında dalga kalabalığı birikip kabarıyordu. Su, sel boşanırcasına geminin başından güverteye şarıl şarıl akıyordu. Batıdan son yıldızlar ağarıyordu. Deniz de hallaç pamuğu gibi savrulmaktaydı. Şaka değil, rüzgârdı bu. Sanki her yönden birden esmeye başlamıştı.” (Halikarnas Balıkçısı, 2013, s. 32.)
Bu paragrafta deniz ve denizcilik terimleri dikkat çekmektedir. Aynı zamanda yazar, deniz ve rüzgârı kişileştirmiştir. Deniz ve rüzgârın kişileştirilmesine bir örnek de tayfadaki denizcinin denize tükürmesi ve “rüzgâr, kendi tükürdüğünü yüzüne yapıştırır.” (Halikarnas Balıkçısı, 2013, s.33.)
Deniz, kendisine ihanet edeni sevmez. Bu yüzden de kendisine tüküren denizcinin yüzüne bir tokat gibi çarpar. Denizciler denizden o kadar çok bıkmışlardır ki eve varacakları günü iple çekmektedirler. Bir daha denize açılmamak için tövbe ederler.
Yazar; denizcilerin hangi şartlarda çalıştıklarını, nasıl zorlandıklarını, deniz hayatını anlatmaktadır. Her ne kadar zor bir iş yapsalar da, bıkmış gibi olup denize gitmemek için tövbe de etseler denizden ayrılmak o kadar da kolay olmayacaktır. Evlerine yaklaştıklarında giyinen, süslenen, bir daha denize açılmamak için yeminler eden insanlar; köylerini, evlerini gördüklerinde yüzleri düşer ve ne denizde ne de karada onmayacaklarını anlarlar:
“Ne var ki düne kadar ‘köyümüz’, ‘evimiz’ diye can atanlar, özlemiş oldukları yeri görünce oralara karşı katıksız bir kayıtsızlık duyuyor; o yerlere karşı sevinç yerine içlerinde derin bir hüzün buluyorlardı. Köyleri gözlerinde sönüp kül oluyordu. “Mehmet; ana, baba, kardeş ve özellikle Kara Emine’nin içinde yaşadığı kendi köyüne göz değdirir değdirmez eteklerinin zil çalacağını ve parmaklarını şakırdata şakırdata, güvertede hora tepeceğini sanmıştı. Kendi kendine ‘hani ya’ dedi.”(Halikarnas Balıkçısı, 2013, s. 34-35.) Mehmet bu durumun farkına varınca ertesi gün koca bir gemiye tayfa yazılmıştır. Denizden vazgeçmemiştir. Dolayısıyla Halikarnas Balıkçısı’nın karakterlerinin kesin kararlar alabilen, mücadeleci, cesur insanlar olduğunu söylemek mümkündür.
Hikâyede, Toprak ve Bereket Tanrıçası olarak bilinen Demeter’e göndermede de bulunulmuştur. Mehmet’in sevdiği kız Kara Emine, Demeter’e güçlü ve üretken olması bakımından benzetilmiştir:
“Kara kız, güneşte orağı çaldı mıydı orak şimşek gibi çakar; başaklar tabur tabur birbiri üzerine yıkılıverirdi.” (Halikarnas Balıkçısı, 2013, s. 32.)
Hikâye, yazar anlatıcı tarafından anlatılmıştır. Deniz sevgisi ve denizin vazgeçilmezliği teması üzerinden Mehmet’in denizde geçirdiği altı ay anlatılmıştır. Denizcilik terimlerinin sıklıkla kullanıldığı hikâye bu terimlerin haricinde oldukça sade, anlaşılır ve akıcıdır. Hikâyenin açık, geniş mekânı deniz, kapalı, dar mekânı ise gemidir. Denizin kişileştirilerek anlatıldığını söylemiştik. Yazar; denizi canlı bir varlık, bir insan, sevgili gibi okuyucuya sunmuştur.
Bu deniz, Mehmet’in sevgilisi Kara Emine’ye rakiptir ve bu aşk savaşını cazibesi sayesinde kazanmıştır.
Kaynakça:
Halikarnas Balıkçısı: Çiçeklerin Düğünü, 4. bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, Eylül 2013.