Vakti zamanında bir Woody Allen filmi izlemiştim, orada odaksız adamlardan bahsediyordu karakterlerden biri. Karakterin iddiasına göre, her gün gördüğümüz ve bizim için bir önemi olmayan insanlara odaklanamayız, odaklanma gereği duymayız, o insanlar vardır ama bizim için sadece anlık kişilerdir. Düşündüğümüzde yüzlerini net anımsayamayız, kişilik özellikleri hakkında çok sağlam bilgimiz yoktur. O sebepten bu insanlar bizim hayatımızın odaksız insanlarıdırlar, biz de başkaları için odaksızız.

İşte buna benzer bir iddiası vardı film karakterinin. Nedense bende yer etmiştir bu tanımlama. Hayatımda hep odaksız insanlar daha ilgimi çekmiştir. Şimdi yazının buraya kadar olan kısmını cebimize koyup saklayalım. İlerde lazım olacak.

Ve gelelim Shakespeare tarafından yazılan, neredeyse 400 yıldır da insanlık tarafından boku çıkarılan Hamlet'e ve de ziyadesiyle Hamlet'in amcası Claudius'un kazıdıkça dökülen yaldızlarına. Konusu malumunuz, kardeşini öldüren ve taht ile kraliçeye sahip olan bir adam ve ondan intikam almak için yanan yeğeninin öyküsüdür Hamlet. Çok ciddi bir kararlılıkla, kral olan kardeşini kardeşinin karısıyla işbirliği yaparak zehirleyip öldürerek tahta geçer amca. Her şey on numara beş yıldız bir şekilde ilerlemekte, şenlikler, kutlamalar, balolar, vur patlasın çal oynasınlar devam etmekte, yeni kral tahta ve yeni karısına zevkle sarılmakta, günah yataklarında yuvarlanmaktadır. Gel ve de gör ki Hamlet rahat durmamaktadır. Şenliklerde surat asmakta, milletin içinde amcasına ve annesine laf sokuşturmakta, saraya gelen "çapulcu" tiyatro kumpanyasını kullanarak, babasının bir cinayete kurban gittiğini cümle aleme duyurmakta, bir yandan deli ayaklarına yatarken, bir yandan da "dokunsan ağlayacak" Ophelia'nın kalbini kırmakta, aşkına karşılık vermemektedir. Bu durum sarayda huzursuzluk yaratmaktadır ama en çok da kralı kıllandırmaktadır. Hamlet'i öldürtmek ister başaramaz, sürgüne yollar beceremez. Yani ne yapsa boştur ,beyhudedir. Oyun aslında biraz da kralın trajedisidir. Bu adamın açısından bakınca nasıl da zavallı bir duruma düştüğünü görebilirsiniz. Hatta o kadar zavallıdır ki ülkeye yavaş yavaş sokulmakta olan düşman Fortinbras'ın devasa ordusunu bile fark etmez. Koskoca ülke bir savaşın eşiğindedir ama kral hiçbir şey yapmaz/yapamaz.

Hamlet'e söz geçirememekte, karısının huzursuzluğunu giderememekte, sarayda Hamlet tarafından işlenen cinayeti engelleyememekte, Ophelia'nın delirip gitmesine bir çare bulamamakta, Hamlet tarafından öldürülme korkusunu her an şah damarından daha yakın bi yakınlıkta hissetmektedir. Koskoca Elsinore Şatosu'nda küçücük bir kraldır artık. Çaresizliği şatoya sığmamaktadır.

Şimdi cebinizdeki yazıyı çıkarın ve tam da burda anlamlandırın. Kral Claudius, odaksız değil de nedir? Kral olan kardeşini öldürmesi, tahta geçip kral olması ne yazık ki mutluluk getirmemiştir. Aksine git gide silikleşen, iktidar hırsının kendine giydirdiği kostüm tarafından boğulan bir adam haline gelmiştir. Oyunun finalinde, kendi tasarladığı düello sahnesinde aslında Hamlet'in ölmesi gerekmektedir, Hamlet ölür de zaten ama ilk önce kendi karısının ölümüne sebep olur. İktidarda kalma ihtimalini insanların ölmesi üzerine kurar ama kader kral için de kahpedir.


Star Wars destanında Obi Wan şöyle der: "Güç birdir, biz o gücün parçalarıyız ve tüm parçalar da eşit..."Ama sen gücü tek başına kullanmapeşine düşersen ve iktidarda kalabilme ihtimalini artırma derdindeyken, dert üstüne dert ekleyip ardına bakmazsan odağın sapar. Çaresiz çırpınmaların acınma bile yaratmaz. Uykuların ölür.Kral Hamlet'in hayaleti bir yerlerde görünür, benden söylemesi. Hayaletin diyecekleri vardır hem de "ağaç"ların içine çekip söyler söyleyeceğini. O ağaçların hemen arkası uçurum, bakarsın uçuruma çekilir birden insan, dikkat etmek lazım.

Deliren Ophelia aslında kaderine ve hayatına isyan etmiştir. Onun deliliğe gitme sürecinin altında biraz da, veya epeyce, feminist diklenmeler yatıyordur. Yani delirmeye giden her durum kötü ve amaçsız değildir. Bilinsin diye söylüyorum.

Korkulması istenen figürün bu odaksızlıkla dirsek teması görülmeyecek gibi değil. Gür çıkan sesi bir şeyler anlatıyor aslında ama önemsemiyoruz. Dediklerinin üstünde duramıyoruz çünkü bizi taşıyacak kadar sağlam değiller. Nasıl ki Hamlet'in amcası manevra üstüne manevra yaparak kanlı tahta tutunmaya çalışıyorsa, yüce kötülük de manevra yapmaktan alan bırakmadı kendine. Tahtın kanlı olup olmadığı yorumunu size bırakıyorum.


Demem o ki karanlık tarafa geçtiğinde artık o güç seni tüketmeye başlamıştır.


(İlginç not: Hamlet oyununun içinde Kral Claudius'un adı hiç geçmez. Yani hiçbir karakter Claudius kelimesini kullanmaz. Shakespeare, oyunun karakterlerine isim vermiş fakat oyun içinde Kral'ın adı hiç sesletilmemiştir. Bana hep garip gelmiştir bu gerçek.)