*KARAKTER KİM?


Öldürülen kralın oğlu, yeni kralın yeğeni olan Hamlet.


*OLAY NE ZAMAN GEÇİYOR?


Olayın zamanı 16. yüzyıl ortalarıdır.


*OLAY NEREDE GEÇİYOR?


Danimarka'da. Merkez mekan Danimarka sarayı, başkent kalesi ve sarayın yakın çevresidir.


*KARAKTER NE YAPIYOR?


Hamlet karakteri iç çatışmalarla dolu, cesur, sadık ve hırslı bir karakterdir. Hamlet "eylem" ve "hareketsizlik" arasındaki çatışmadır. "Tereddüt", "düşünce" ve "yapma" arasında bir çatışmadır.


Babasının ölümü ve annesinin iki ay sonra amcası ile evlenmesi, Hamlet için kabullenilmesi imkansız bir durumdur. Ölen babası ile annesi arasındaki aşkın farkında olan Hamlet'i şaşırtan şey, iki ay sonra annesinin amcası ile evlenmesidir. Ama bu noktada aslında Hamlet'in asıl üzüntüsünün nedeninin bu olmadığını oyundan anlıyoruz. Tabir ettiği "Amcam annemi kirletti." cümlesi onu yaralayan konudur. Babasının uğradığı ihanetin karşılıksız olması, Hamlet'i harap etmiştir. Ancak Hamlet'in sık sık yinelediği, "Annem kirlendi." cümlesi okuyucuda (veyahut izleyicide) başka bir duygunun uyanmasına neden olmaktadır. Hamlet'in bu korumacı tavrı okuyucuya oldukça net gösterilir.

Başka bir husus vardır ki, o da Hamlet ile hayaletin ilk konuşmalarında Hamlet'in hayalete karşı yabancı gibi davranması, onu babasından soyutlamasıdır. Oyunun bu kısmında okuyucunun beklentisi, Hamlet'in hayalet ile konuşurken ona duyduğu özlemi, sevgiyi dile getirmesi iken, Shakespeare Hamlet'i hayaletten (duygu olarak) "uzak" tutmayı tercih etmiştir. Bunun nedenlerinden biri şu olabilir: Hamlet'in asıl üzüldüğü konu babasının ölümünden ziyade annesinin amcası ile evlenmek gibi bir ihanet etmesidir. Ancak hangi nedenden olursa olsun Hamlet'in hayalet ile aralarındaki olmayan duygu bağı, bize Hamlet'in hırslı olduğunu ifade edebilir. Hayaletin Hamlet'e nasıl öldüğünü anlatması üzerine, Hamlet derhal içinde biriktirdiği intikam alma duygusunu açığa çıkarır.


Oyunun 3. perde ve 2. sahnesinde Hamlet ile Ophelia arasında geçen bir konuşmanın altını çizmek isterim. Hamlet Ophelia'ya şunu söyler: "Yok canım, size soytarılık etmek benimkisi. Hem keyifli olmaktan iyisi var mı? Baksanıza, annem ne sevinçli görünüyor. Oysa babam öleli iki saat bile olmadı." Bunun üzerine Ophelia: "Aman ne diyorsunuz, iki aydan çok oldu." der. Bu kısa diyalogdan şunları anlayabiliriz: Hamlet Ophelia'nın tepkisini merak ettiğinden "İki saat bile olmadı." cümlesini kurmuş olabilir. Bunu deli rolü için yapmış olabilir. Ophelia'nın deli olduğuna tamamen inanması için "İki saat bile olmadı." demiş olabilir. Sitemkâr bir şekilde "İki saat bile olmadı." demiş olabilir, ki bir önceki diyaloglarından sitemkâr olduğunu anlayabiliriz. Bir seçenek daha var. Babasının ölümünü içten içe hâlâ kabullenemeyen Hamlet laf arasında "İki saat bile olmadı." demiş olabilir. Ya da yine içerisinde sitemkârlık barındıran " İki saat bile olmadı." cümlesini, "Bu ne acele, babam öldükten bu kadar kısa bir süre sonra nasıl gülebilir?" anlamında kullanmış olabilir.

Yine 3. perde 2. sahnede Ophelia ve Hamlet arasında geçen şu kısa diyaloğa göz atalım. Hamlet'in planladığı oyun sırasında bir oyuncu kısa bir dörtlük sarf eder ve çıkar. Bunun üzerine Hamlet şunu söyler: "Bu da ne? Prolog mu? Yüzük Taşı dörtlüğü mü?" Ophelia, "Biraz kısa gerçekten." der. Bunun üzerine Hamlet, "Kadınların aşkı gibi." der. Buradan şunu çıkarabiliriz: Hamlet deli rolü icabı sevdiği kadın (?) olan Ophelia'ya sırt çevirdiğinde Ophelia'nın bu kadar kısa bir sürede aşkının bitmesine şaşırmış olabilir ve imalı bir şekilde bu cümleyi kurmuş olabilir. Ophelia, gerçekten de Hamlet'ten çabuk vazgeçmiştir. Buna vurgu yapan Hamlet, bu sebepten dolayı bu cümleyi kurmuş olabilir. Ancak Hamlet'in Ophelia'yı gerçekten sevdiğini düşünmemek ile beraber bu konuya daha sonra tekrar döneceğiz.


3. perde ve 2. sahnenin son konuşmasından, Hamlet'in sözünden bahsetmek isterim. Oyundan sonra kraliçenin Hamlet'i odaya çağırtması üzerine, Hamlet kendi kendine şunu söyler:


"İşte en uğursuz, en korkunç saati gecenin,

Bu saatte açılır mezarları ölülerin,

Cehennemin soluğu imdi sarar dünyayı,

Sıcak sıcak kan içebilirim bu saatte,

Öyle korkunç şeyler yapabilirim ki,

Tüyler ürpertir gündüz gözüyle görülmesi.

Ama tut kendini! Ananın yanına gidiyorsun şimdi.

Yüreğim, katılaşma, taş olma sakın, yüreğim!

Neron'un canavarlığı girmesin içime.

Bırak sert olmasına sert, ama insan kalayım.

Hançer gibi konuşayım, hançer olmadan.

Dilim de, içim de ikiyüzlü olsun bu işte:

Sözlerim canını ne kadar yakarsa yaksın.

Sakın, ey ruhum!

El kaldırmama izin verme sakın!"


Buradan aslında Hamlet'in içinde birikmiş olan hırsın, kinin ve sabırsızlığın, kendisi ile baş başa kalınca açığa çıktığını görüyoruz. Ama kendisini tutuyor ve sinirini bastırıyor. Babasına, annesine zarar vermeyeceği konusunda söz verdiğinden, bu sözü bozmamak için duygularını kontrol altına tutmaya çalıştığını görüyoruz. Aslında oyunun başından beri tamamen iyi kalpli biri olarak gösterilen Hamlet, bu kısımda aslında ne gibi duyguları içinde barındırdığını açığa vuruyor. Bunu yalnızken yapması da dikkat çekmeye değer bir husus.


Sarf ettiği "Neron'un canavarlığı girmesin içime." cümlesini yorumlayalım. Roma imparatoru olan Neron, tarihte çapkınlığı ve zorbalığıyla bilinir. Hamlet'in kini o kadar fazla ki kendisindeki bu kin gücünü Neron'un gücüne denk tutuyor. Kısacası eğer kendini tutmasa, kolaylıkla annesini öldürebilecektir. Fakat sadık oluşu ile ön plana çıkan Hamlet, sözünü çiğnememek adına böyle bir girişimde bulunmayacaktır.


Oyunun bir kısmında küçük bir ayrıntıya dikkat çekelim. Hamlet ve kraliçe, Polonius'un öldürüldüğü sahnede, bunun bir oyun olduğunu sürekli vurgulamaktadırlar. Bunun nedeni o zamana kadar oldukça hararetli ve alevli geçen tartışmanın ardından böyle büyük bir durum (Polonius'un ölmesi) seyirciyi veya okuyucuyu daha da oyuna çeker ve seyirci veya okuyucu kendini kaptırır. Buna izin vermemek adına kraliçe "Ne kanlı bir oyun bu!" diyerek ilk uyandırmasını yapmaktadır. Daha sonra Hamlet de oyun olduğunu yinelemektedir. Burada epik bir unsur olduğunu görüyoruz. 


5. perde 1. sahnede Hamlet, Mezarcı ile olan sohbetinde kralın soytarısı olan Yorick'in kafatasını eline alıp şunu söyler: "Vah zavallı Yorick! Ben tanırdım onu, Horatio, şakalarının tadına doyulmazdı. Ne ince hoşlukları olan bir adamdı. Kaç kez sırtında taşımıştır beni. Şimdi ise ne iğrenç geliyor bana. Yüreğim bunalıyor baktıkça. Şurasında dudakları vardı, kim bilir kaç kez öptüğüm..."

Bu konuşmadan Hamlet'in eşcinsel olduğunu anlayabiliriz. Zaten Ophelia ile olan aşkını çarçabuk harcayabilecek bir kapasiteye sahip olan Hamlet'in aslında Ophelia'ya çok da ilgi duymadığını görüyoruz. Eşcinsellik denilen yönelimin farkında olmaması veyahut bastırması onu Ophelia ile ilişki yaşamaya itmiştir. Fakat, konuşmasında dile getirdiği gibi, ona (belki de cinsel) karşı bir hoşlantı duymaktadır.


Kısaca kralla ilgili birkaç detaydan da bahsetmek isterim.

3. perde ve 3. sahnede kral yere çöker ve dua etmeye başlar. Şunları söyler:


"Ah, bir benim suçum, gökleri tutuyor kokusu;

En eski lanet, ilk kardeş kanı var içinde.

Dua da edemiyorum, ne kadar istesem de,

Günahım ağır basıyor dua isteğimden.

İki işten birini seçemez olunca

İkisini de yüzüstü bırakanlar gibiyim.

Nedir bu? Şu kırılması ellerin üstünde

Kardeş kanı bir parmak kalınlığında da olsa,

Hiçbir yağmur, hiçbir rahmeti göklerin

Yıkayamaz mı, bembeyaz edemez mi bu elleri?

Rahmet neye yarar bir suç olmazsa silinecek?

İnsan iki şey beklemez mi dualarından:

Günah işlememek, işleyince de bağışlanmak.

Kaldır öyleyse başını: Bir günahtır işlemişsin.

Kaldır, ama hangi duaya sığar senin yaptığın?

Bağışla bu korkunç suçumu, diyebilir miyim?

Diyemem, çünkü bende, elimde duruyor halâ

Uğrunda kardeşimi öldürdüğüm şeyler:

Tacım, krallığım ve kraliçem.

Nasıl bağışlanır suçunu başında taşıyan?

Çamurlu, pis yollarında bu dünyanın

Altın dolu eller adaleti yanıltabilir;

Kanunları satın aldığı çok görülmüştür

Cinayet kanlarına bulanmış kazançların.

Ama yukarıda, alavere dalavere yok yukarıda.

Orada, tepeden tırnağa, bütün suçlarımızı

Ortaya dökmek zorundayız.

Ne yapmak öyleyse? Ne kalıyor yapılacak?

Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu,

Ama günah çıkarmak neye yarar,

Pişman olmaz, yaptığından dönmezse insan?

Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim!

Çamurlara batmış zavallı ruhum benim!

Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!

Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni!

Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerim!

Siz de, ey çelik telleri katı yüreğimin,

Yumuşamayın, yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi,

...

Sözlerim uçuyor havaya, ama düşüncem yerde;

Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere!"


Aslında kral bu dizelerde üzülüyor gibi gösterilmiş, fakat kral yaptıklarından ötürü pişman değil. Bunu son iki dizesinden rahatça anlıyoruz. "Dua da edemiyorum, ne kadar istesem de." sözünden şunu anlayabiliriz: "Dua etmeyi istiyorum, ama duamın kabul olması için içten olmak gerek. Ama ben içten dua edemiyorum çünkü yaptığım şey karşısında acı çekmiyorum. Çekmeliyim. Ama çekmiyorum." demek oluyor bu. (Onun açısından, gözünden.)

Aslında suçunun ne denli büyük ve korkunç olduğunun farkında. Ancak hırsı, vicdan azabı çekmesine zaman bırakmıyor.


"Uğruna kardeşimi öldürdüğüm şeyler:

Tacım, krallığım ve kraliçem."

İnsanlara söylediğinin aksine kral, kraliçeye olan sevdasından değil, taht sevdasından kardeşini öldürmüştür. Kraliçeyi en son planda tutan kralın ilk amacı kral olmak ve tahta geçmekti. Kardeşini bu yüzden öldürdü. Çünkü tahtın Hamlet'e kalmasını istemiyordu. Kraliçeyi en sona atması ona çok da değer vermediğini gösterir.


"Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!"

Kral affedilmeyeceğini düşündüğünden bundan sonra yapacağı kötülüklerin de bir önemi olmayacağını düşünmektedir.


Yaptığı şeyden suçluluk duymayan kralın, kraliçenin yanlışlıkla zehirli kupadan içip öldüğünde zerre üzülmemesi, bilakis olayı örtbas etmeye çalışması, kraliçeye olan "sevgisinin" yalan olduğunu bize gösterir.


Hamlet eseri yine "Ben olsam ne yapardım?" sorusunu aklıma getiren bir şaheserdir.