Olcay Hanım, Yıldız Kenter'in başrolünü üstlendiği ve insanların elinde taşıdığı kafesteki kedisiyle kendisini tuhaf buldukları bir kadındır. Bu ödüllü film, bir Osmanlı paşasının torunu olan Olcay Hanım'ın kedisi Hanım'a yeni bir ev arayışına girmesi olarak başlasa da ilerleyen dakikalarda geçmişte kalan yaşamına ve insanlığa duyduğu özlemini izliyoruz. Yenileşen dünyaya yani insanların artık yabancılaştığı, iyiliğin saflık olarak görüldüğü, bencilliğin normalleştiği, anlayışın, nahifliğin ve zarafetin neredeyse yok olduğu bu yeni çağa ayak uydurmakta zorlanan Olcay Hanım'ın, yıllar önce yüzbaşı olan eşini kaybetmiş oluşu da gün geçtikçe yalnızlaşmasına zemin oluşturmuş. Piyano öğretmenliğini yaptığı öğrencisi Canan ve geçmişten tanıdığı birkaç tozlu insan dışında öz kızı olan fakat istediği gibi yetiştiremediği Ülkü'nün yüzünü bile görmekten aciz.
#
Kedisi Hanım'ı ''benim için hayatta kalan tek canlı bağ'' olarak nitelendiren ve çok seven Olcay Hanım'ın bu yeni yuva arayışı, onu tanıyanlara garip gelir. Sormalarına rağmen kimisine uzun bir yolculuğa çıkacağını söyler, kimisini cevapsız bırakır. Gerçek olan ise rahim kanserine yakalanması ve bunu kimseye söylemeyecek kadar yalnızlığına alışmış olmasıdır. Ya da alışmak zorunda kalması...
Öyle ki doktoruyla konuştuğu sahnede "Kimseye bir şey açmadım, herkesin derdi kendine yeter. Elden gelecek bir şey yokken neden insanların huzurunu kaçırayım? Neden insanlar çaresizliğe düşünce beni bir yük gibi görsünler? Açıkça itiraf etmeden 'bir an önce gitse de kurtulsak' diye düşünsünler? Siz bana ağrı kesici ilaçlarımı verin doktor, ağrılara dayanamayacağım diye korkuyorum. Hepsi bu.'' dediğine şahit oluyoruz.
##
Eskilere duyduğu özlemi de bazı sahnelerde net bir biçimde görebiliyoruz. Gençliğinden beri onu seven fakat hiçbir zaman duygularını açamayan Necip Kaptan (Eşref Kolçak) ile olan sahnesinde, Kaptan'ın vadesi dolan teknesiyle son kez Boğaz'da gezindikleri sırada şu konuşma geçiyor aralarında:
+Nice zamandır Boğaz'ı denizden görmemiştim. Bir dünya gidiyor, yeni bir dünya geliyor. Bildik yalıların çoğu ortadan kaybolmuş, insanlarıyla birlikte.
- Çok doğrusun Olcay Hanım. Bence insanlık kayboluyor. Ben cahil bir adamım, öyle alengirli laf beceremem. Bence insanlık kayboluyor, efendilik yani. Efendi olmayanın yalı nesine?
+ Anlıyorum Necip kaptan, çok iyi anlıyorum.
##
1989 yapımı ödüllü Türk filmi, aradan geçen yıllarla birlikte çekildiği zamanki kadar bile ''insanlık'' kalmadığını hissettiriyor şimdilerde izlediğimizde. Bununla birlikte film çokta uzun değil. Akıcı bir şekilde ilerliyor, insanı bir süreliğine geçmişe götürüp günümüzü sorgulatıyor ve diyaloglarıyla kendini sahnelere bağlıyor. Bir yandan da sonunu merak ettiriyor olmasıyla bana göre izlenmesi gereken Türk filmleri arasında yer alıyor. İnsan ''Belki de Olcay Hanım'ın vazgeçmek istemediği değerlerine sıkı sıkı tutunsaydı insanlık, dünya daha farklı olabilirdi.'' diye düşünmeden edemiyor. Hala filmin etkisindeyken derin bir iç çekişten sonra Olcay Hanım'ın öleceğini bilerek son kez sarıldığı torununa söylediği sözler ile yazıyı bitirmek istiyorum.
''Güzel oğlum benim, güzel güzel oku, iyi adam ol. İyi. Bir insan için bu her şeyden daha önemlidir.''