Mürekkep arşınlamış harfler

 

Günler geçiyor,

güller de…

Tırmıklanmış seslerin rayında uzuyor kimi,

kimi bağın bozulduğu günü bekliyor gizlice…

Katsız deliklerde boğulmayı bekler gibi

katranı içre seyretmenin dalgınlığı herkeste

Yalnız şehirlinin gözbebeği bunca gâfil

bunca yayvan harfler

üst

üste

 

Metruk ve izbeliği zincir zırh edenlerin

Kaskatı gövdesini çizen ses:

bebek haykırışları

 tüten ateş…

Fakat mezkurluğun hiç bilinmediği kulaklarda;

 kumda şedîd, kumdan reftâr bir kalbe

hiç yanaşmayan merhamet…

Sensin en korkuncu harflerin

ve sensin en girift kötülük

 

Kotra çizilmiş ev resimleri

ve bu evlerin makûs talihli çocukları

 

Bordası yosun tutmuş çatkı sandallar

şem diye tutuşturulmuş erguvan deniz

ayakları suyun içinde nimf,

ve bir şarkı içten içe söylediği:

 

“kattı önüne debdebeyi sayrı

pınarında buruldu çoktan beri

varsın tutsun elimden de gidelim

su kadar azîz,

billur

ve ekseri”


Oysa Asya kadar bitek,

ve yeşil çayırların

-hatta canavarların- kanırttığı gecelerde

yağmur,

çamuruyla yağmaktadır.

 

Çocuklar denizi yalnız bir kere görür

bilinmez bizim onu görebildiğimiz…