Yazmaya cüret etmemi sağlayan ve iham veren, bana göre ölümü ancak duygularından vurulması ile gerçekleşebilecek olan, cephe arkadaşım biricik Seda'ya...


Gözün gözü görmediği, tozun toprağa dolduğu bir kargaşa bulutu;

Tozun henüz tenimiz ve yer kabuğuna inmeden oluşmuş bir kargaşa resmi.

Resmî bir kaos kararı.

Kırdırmaya, vurdurmaya ve sağ kalanın hayat boyu periyodik olarak ödüllendirileceği bir taraf seçimi.

2 Kan 1 ter, eser miktarda göz yaşından oluşmuş bir mürekkep ile önce göğsüne sonra basman gerekirken, yattığın yere yazılan destan.

Ve sen bu tabloda güç bela itiyorsun ayaklarını.

Gerçek bir Romantizm görseli!

Harika bir vahşet şöleni!


Amaç gitmek olsa tersi istikamete doğru giderdin ancak amaç itmek.

Solunda, çok değil 2 adım geride, bütün değil, ondan geriye kalan kalbinden tanıdığın birisi;

bir zamanlar severdim diye baktığın bir DOST.

belki aynı cepheden, kendi savaşında yenik düşmüş kalmış oracıkta.

Gözünün önünde, Beşiktaş'ta buluştuğunuz o günde çekilmiş bir film. O zaman sıradan ama şimdi ne güzelmiş dediğin türden. Ve o zamandan, dostun henüz bir bütünken...

İlerliyorsun. Yas sırası değil şimdi.


Kararlı, öfkeli, hızlı ve de bir o kadar sıcak bir kurşun geçiyor sağından. Daha kararlılığınla kurtuluyorsun vurulmadan.

Etrafında koşuşturan, yerde kıvrılan, parçalanan, bağırıp çağıran küfür ve kıyamet birileri...


Yorgunsun... Süngünden damlayan geçmişinin üstüne basa basa devam ediyorsun ağır adımlarla koşmaya.

Tüfek ağırlaşıyor giderek, tetikteki parmağın nasırlaşıyor.

Kaos büyüyor, ölümler sıradanlaşıyor ancak sükunete bir türlü ulaşılamıyor.


Tam önünde, bir adım ötende, sana doğru düşüşünü görüyorsun birinin. Tam göğsünden başlayan koyu büyük bir leke yüzünden. Vurulmuş.

Bir zamanlar kızmıştım diye baktığın bir ARKADAŞ

Gözünün önünde, yorgun bir mesai gününde çekilmiş bir film. O zamanlar sıradan, hala da sıradan ve iyi ki dediğin türden.

Ve o zaman, o henüz göğsü delinmemişken.


Yas sırası değil şimdi.

İ L E R L E.

Postalların sol ayağını vuruyor yeterince vurulmamışsın gibi.  


Yapabildiğin kadarıyla devam ederken, ''ne zaman bitecek bu'' diyorsun kendi kendine. Ya da  Bitebilecek mi?

Olduğun yerde dizlerinin üstüne çöküp güçlü bir çığlık atıyorsun deli gibi... Etrafındaki bütün bu savaş kadar delice olmayan bir delilik halindesin.


Deli, yorgun ve öfkelisin.

Yaralı, üzgün ve sakin olmak üzeresin.


Derin bir nefes alıp, adrenalinin, hazır olmadığın bir anda seni arkandan bir havuza iter gibi sırtından ileri doğru itişiyle ileri atılıyorsun.

Neye uğradığına şaşırıyor ancak geriye bakamıyorsun bile!

Topuğun daha da acıyor. Zar zor attığın adımınla bir mayına basıyorsun...


Sadece filmlerde olur sandığın bir savaş filminin ağır çekim sahnesinin kan revan içindeki başrolüsün.

Kulağında bir çınlama...


Tamam, tamam, tamam, tamam, tamam, tamam, tamam,tamamtamamt a m a m t a m a m


Solunu delen, içindeki her şeyle birlikte yere döken ve acımasızca damarlarındaki bütün kanla usulca seni yıkayan o yüz...

Sadece ona aşık olduğun için seni hayal kırıklığına uğratmayı kendine hak olarak görüp, duygularından korkak ama dürtülerinden cüretkar...

bastığın mayınına rağmen canını daha da yakmaya ant içmiş sanki... Seni, sessizlik kurşunuyla vurup, yıkıyor oracıkta.

Ölümün kurşunundan değil ama bir zamanlar sen gül zannederken sinsice döşediği Tamam mayınlarının kulağındaki sonsuz çınlama döngüsü ile oluyor.

Ağır ağır.. ve son damla kanın akıp tüm o toprak emene, gözlerin kararıp artık güzel zamanlarınızda kaldığın halüsinatif bir harikalar diyarında kaybolana dek...

 

Bir beyaz tavşan... seni kırlara sürüklüyor güzel bir gün...


........