Bugün masada Seniha var. Nahid Sırrı’nın Kıskanmak adlı romanından, hasetli fesatlı kız kardeş, Seniha. Cumhuriyet dönemlerinde unutulmuş ve hatta dışlanmış bir yazarın karakteri. Diğer Cumhuriyet edebiyatçıları gibi eserlerinde Cumhuriyet’e ya da bir ideolojiye yer vermemesi, homoseksüel olması, her zaman kötü karakterler yaratması onun dışlanmasına sebep olmuştur. Aşk-ı Memnu tadında bir roman olan Kıskanmak, yasak aşkı işler fakat psikolojik sıkıntı üzerine oturtulmuş Seniha karakteriyle, kusursuz bir karaktere sahip olmuş bir romandır. Mehmed Rauf’un üstadı Halid Ziya’ya gönderme yaptığı Eylül romanından ve Aşk-ı Memnu’dan daha kusursuz ve daha mükemmel bir kişiye sahiptir Kıskanmak...

Melanie Klein, Haset ve Şükran adlı yapıtında özetle der ki “Haset, arzulanan bir şeyin; başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur. Hasetli itki, istenen şeyi sahibinden çekip alma ya da bozma hareketine yöneltir. Bu bakımdan, anne ile ilk ilişki olan meme emmenin bunda büyük payı vardır. Bebeği emzirirken bir anne, ona şefkatini hissettirmeyip memeyi, yani ilk nesneyi bebeğinden birden alırsa, ona bir geçiş nesnesi tanımazsa (misal emzik), bu bebekte travmaya sebep olur. Bu tip vakalarda bebeklerin, büyüdüklerinde hasetli kimselere dönme eğilimi vardır.” (Metis Yayınları - Ötekini Dinlemek serisi) Buraya kadar kuramı öğrendik, şimdi roman karakteri Seniha’nın geçmişine bakalım:

Büyük olasılıkla Seniha’nın nesnelerle ilişkisi pek iyi değildi. Öncelikle güzel bir kadın değildi ve güzel kadınlar onda bir çeşit sinir ve kötülük duygusu yaratıyordu. Nesneyle ilişkili bebekler, şükran duygusuyla büyür fakat Seniha tam aksine, annesiyle kuramadığı bağın doğrultusunda hasetle büyümüş görünüyor. Seniha’nın kendini çirkin hissetmesi, soğuk yapısı, sevgi arayışı ve saldırgan tavırları, Haset ve Şükran kuramına uygun düşmektedir. Aile evinde varlığı yokluğu bir olan Seniha, abisiyle yaşar ve abisi genç bir kadınla evlenmeye karar verdiğinde dönüm noktası başlar. Çünkü bu saatten sonra Seniha’nın tüm hasetli itkisi devreye girecektir. Hem kendisinden güzel olan kadını, yakışıklı abisini mahvetmek hem de mirasını almak için elinden ne geliyorsa yapacaktır. Diğer kuramımız, Winnicott’ın Aynalama Evresi’dir. (Metis yay.) Anneden süt emerken bebek, anneyle göz kontağı kuramaz ve o gözlerden şefkat hissini alamazsa, sevilmeye layık olmadığını hisseder. Annenin yüzü bu bakımdan ayna gibidir. Annenin yüz ifadesi olumsuz ise, çocuk bu duygularla gelişir. (Freud da her kötülüğü anne sevgisizliğine bağlamaz mı?) Roman karakterimiz Seniha’ya bu kuramla bakacak olursak,

Seniha acı çektirmeye çalışarak kendini göstermeye çalışır. Şükran ve haz duygusundan yoksundur. Hiçbir şeyden memnun değildir, insanlarla tatmin edici ilişkilerden kaçınır. Abisinin genç karısına kurduğu tuzaklar, abisini karısına karşı kışkırtması, abisinden yakışıklı ve ailenin gözdesi olduğu için nefret etmesi ve tüm romanı felakete sürüklemesi bakımında, haset içinde kıpır kıpır bir kadın görüyoruz.

Son olarak Otto Kernberg’in Sınırkişilik Örgütlenmesi’ne bakacağız. Sınırkişilik, patolojik bir durumdur. Kişi sınırdadır, bir adım ötesinde de şizofreni vardır. Bu tarz kişiler nevrotiktir. Bölme Mekanizması ile insanlar için besledikleri duyguları aniden değiştirebilir, zarar vericidir. Abisinden öç alma isteği, güzel kadınlara acı çektirme isteği bu kuramlarla beraber Seniha’da mevcuttur. Bir ara tüm bu düşünceler içinde annesini hatırlar ve aniden kendisini toparlayıp annesinin kötü olduğunu hatırlar ve öyle kabul eder. Bu inkar, savunma mekanizmasıdır. Halit (abisi) ve Mükerrem (karısı) güzel oldukları için kıyametin sebebidir aslında. “Yazgıyla oynayan kadın” imgesinin antitipidir Seniha. Güzel olduğu içim femfatal değildir, çirkin olduğu için yakıp geçer ortalığı. Üstelik yazarın, Nahid Sırrı’nın güzel-çirkin insan ayrımı yaptığı Yaşar Nabi’ye yazdığı mektuplarda hissedilir. Yazarın narsist kişiliği aslında karakteri Seniha’ya yansımıştır. Okurlar diğer romanlardaki kötü karakterlere kızabilir, ama burada yazarın ustalıkla ördüğü gerçeğe birebir uyan karakterlere ise alışır ve onlara acır. Tek olumsuz yanı, yazarın her zaman kadınları “Daemonic” çizgide çizmesidir. Kadınların sürekli ikinci cins muamelesi gördüğü yetmiyormuş gibi, yazar bunun üzerine bal sürerek sunar. Eşcinsel olduğu için ailesi de varisi de yoktur. Bu yüzden telif sorunu olmayan yazarın eserleri genelde Oğlak yayınlarından çıkar. İdeoloji, karakter, ırk/mezheb ve cinsel tercih açısından sanatın bugün dahi yadırganmasına Mungan’ın dörtlüğünü cevap olarak bırakıyorum:

Sağcının yenisinden

Solcunun eskisinden

ibnenin gizlisinden

Koru yarabbi.

(Zeki Demirkubuz, bu romanı güzel bir filme dönüştürmüştür.)