İkinci Bölüm
En güzel matem havasını yansıtır yağmur ve en güzel matem şiirlerini yazdırır insana.
*
Uçakla seyahat etmeyi çok isterdim, dünyayı gezmeyi çok isterdim. Anneannemin ülkesine gitmeyi çok isterdim ama bu isteklerin hepsi geçmişteydi. Artık nefes almayı bile fuzuli buluyordum.
Pasaportum hazırdı, sanırım bu bir bitişin haberi, sanırım bu olmasını istemediğim o başlangıcı simgeliyordu.
Annemi ve babamı düşündüm.
Onlar benden kötü biri olmamı istemediler hiçbir zaman, kendileri içinde dünyadaki en mükemmel insan içinde olsa istemediler bunu.
Her zaman iyi biri ol dediler, temeli olmayan bir ev nasıl olmuyorsa, ilkbahar gelmeden nasıl çiçek açmıyorsa, ailesi olmayan biride öyle sefil öyle korkak kalıyordu.
Sanırım en kötü aile bile ailesiz olmaktan iyidir, çünkü hiçbir acı gözlerinin önünde yakılan iki can kadar üzemez seni.
Onların yakılırken yanan et kokularından daha kötü bir koku yoktur evrende. Hele de onlar seni doğuran ve sana bakan iki insansa bu senin yaşamama sebebin olur. Ne zaman karanlık çökerse o zaman bir şeyler oturur ta sol yanına, o ağırlık hiçbir zaman kalkmaz oradan. Ebediyen orada kalır hiç gitmez.
Çok daha başka planlarım vardı çok daha başka hayallerim vardı, annemin hayal ettiği evde birlikte yaşlanacaktık, babamın gururla benim oğlum işte deyişini duyacaktım.
Ben yine 'işte onun oğlu' olacaktım.
Ama bu sözler sadece onun ağzından çıkınca anlam kazanıyor.
Şimdi herhangi biri çıksa en güzel iltifatları söylese bana belkide dönüp bakmam bile.
Uçağın kalkacağı anons edilince ikimizde ayaklandık ve yavaş adımlarla bu ülkenin her zerresine veda ettik.
Kim bilir belkide başka baharlara kalmıştı tekrar sarılmamız.
*
Anneannem yol boyu uyumuştu, belkide uyuyor gibi yapıyordu bilmiyorum ama benim ile göz teması kurmuyordu. Bir şey sorduğumda cevap verirken yüzüme bakmıyordu bile. Benim için üzülüyordu bunu her konuşmasında hissediyordum, elinden bir şey gelmediği için ölümüne üzülüyordu.
Eve geçtiğimizde bana kalacağım odayı gösterdi daha sonrada kendi odasına geçti.
Onun yanında öğrenci olarak kalıyordum ne garip. Torunu olarak bilmiyorlardı beni, oysaki bana benim sayemde geliyorsun buraya demişti. Bir şeyi çok yanlış biliyor onun sayesinde gelmedim buraya onun yüzünden geldim.
Valizi gelişigüzel bıraktım odaya sonrada duş almak için banyoya girdim.
Küçük bir ayna, tuvalet, lavabo ve duş almak için oldukça küçük bir duşakabin vardı.
Aynadan yansımamı görünce irkildim bir an, göz altlarım çökmüştü, ufaktan çıkmaya başlayan sakallarım bana çok tuhaf görünüyordu, kahverengi değilde sanki bambaşka bir renge bürünmüştü gözlerim.
Beni bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmezdim, şimdi tamamen ayrıyım onlardan.
En azından küllerinin döküldüğü yere gittiğimde kendimi kandırıp onlar özgürler diyordum.
Özgürleşsinler diye Ganj nehrine atılan küller onları özgürleştirmedi sadece yaşayan birinide öldürdü.
Giyindikten sonra yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım, yüzüme sert bir tokat olarak çarpıyordu tüm gerçekler.
Yanağımdan süzülen gözyaşı boynuma kadar yol alıyordu, ağlamanın rahatlattığına emindim, ağlayınca anlıkta olsa geçiyordu sanki dertler.
Odamın kapısı çalınca irkilerek doğruldum, elimin tersiyle gözyaşımı kurulayıp kapıyı açtım.
"Yemeğe gelmiyor musun?"
"Aç değilim anneanne" Tamam anlamında kafasını sallayarak gidince kapıyı kapatıp kitledim.
Valizi ortadan kaldırıp dolabın önüne koydum. Sırt çantamdan telefonumu ve kulaklığımı alıp tekrar yatağa uzandım.
Kulaklığı taktım ve gözlerimi kapattım.
Gezginim gezgin
Gezginsin gezgin
Keşke hep senle olsam Paro, keşke senide arkamda bırakmış olmasaydım. Keşke şimdi gözümü açsam ve başımda sen olsan. Bunların hepsi bir kabus olsa.
Keşke Paro keşke.
*