Gördüğünüz ev, ben çok küçükken anneannem ve dedemle yaşadığım ev. Şimdilerde camları kırılmış, sıvaları dökülmüş, bomboş. Her bir çatlak, kırılmış camlar, dökülmüş duvarlar geçmişe tanıklık etmişçesine hikayeler anlatıyor gibi. Kapıya yaklaşıp tokmağını tutunca, gözümün önüne geçmişten bir an geliyor; anneannemin kapıyı sevinçle açması ve içeriden gelen o ferah koku. Bazı evlerin kendine has kokuları var ve o kokular gerçekten birçok anıyı ve duyguyu içinde barındırıyor. Bu koku da öyle bir kokuydu, o eve her girdiğimde hissettiğim ve hala anımsayabildiğim bir koku. Sonra aklıma, köpeğimiz Toraman geliyor. Sürekli evin önünde dolaşan, anneannemin oturup dert anlattığı ve onu büyük dikkatle dinleyen Toraman. Bahçeye girince hiçbir şey değişmemiş gibi, dedemin şambali tatlısı sattığı araba hala orada duruyor. Onun da camları kırılmış. Anneannem bahçeyi sulayınca çamur olan ve bizim hemen çamurdan değişik şeyler yaptığımız toprak da yerinde. Sanki biraz sonra anneannem içeriden çıkacak, beni zorla arkadaşlarımdan ayırıp tümü toprakla kaplanan vücuduma söylenip banyo yaptıracak gibi. Evin bulunduğu aradan çıkınca, az ileride okul vardı. İlk defa aşık olduğum, parkında akşama kadar oynadığımız, her sıkıldığımda anneanneme gidelim diye yalvardığım okulu yıkmışlar, parkı da göremedim, herhalde onu da kaldırdılar. Yıllar önce dedemin rehberliğinde bisiklet sürmeyi öğrendiğim, koşup eğlendiğim sokaklardan geçerken arkadaşlarımın suratları geliyor aklıma. Bir çoğunun adını bile hatırlamıyorum. Sonra bir bileklik vererek aşkımı ilan ettiğimi düşündüğüm kızı anımsıyorum. Adını hatırlamak üzereyim, e harfi ile başlayan isimler geçiyor aklımdan ama hatırlayamıyorum. Saklambaç oynarken sürekli merdivenine saklandığım evin önünden geçiyorum. Önünden geçtiğim her evin içini hatırlıyorum. Çünkü burada herkes birbirinin evine giderdi, şimdi apartmanlar gittikçe yaklaşıyor bu eski evlere. Belki de birkaç yıla çoğu yıkılıp, yerine hiç sağlam olmayan ama çoğu ailenin hayallerini süsleyen, hatta 'kocaman bir balkonuyla iki tuvaleti' olan dairelerden oluşan apartmanlar dikilecek. Evimizin karşısındaki sokakta bulunan eve yürüyorum, kapısı açık. Her isteyen gelsin der gibi. İster aniden uğrayan bir komşu, ister geçmişten gelen bir tanıdık olsun, bu kapısı açık evlerde herkes hoş karşılanır. Kocaman bir bahçe var, Emine abla bahçeye koyduğu koltukta oturuyor. Beni görünce şaşırıyor, bense onun yüzünü görünce uzun süredir hatırlamaya çalıştığım bir kelimeyi hatırlamış gibi hissediyorum. Bana, "Zübeyde abanın Batuhan'ı" diyor. Sonra ne kadar büyümüş olduğumdan, yıllar içinde buraların çok değiştiğinden bahsediyor. Uzun uzun, dedemi ve anneannemi, benim küçüklüğümü anlatıyor. Geçmiş yıllara açılan bir kapı gibi sanki. Yüzündeki her çizgi, o yıllardan bir iz taşıyor. Yine aynı sokakta, ayakkabıcı Remziye abla var. Küçükken ondan aldığımız öten ışıklı terlikler ne kadar da mutlu ediyordu beni. Bakkala gidiyorum, kapanmış. Her bayram kocaman bir oyuncak standı açan bakkalın kepenkleri inmiş, her fırsatta bize bağırıp kovalayan Cemal abi de ortada yok. Galiba o yıllardan geriye kalan tek şey, hatıralar ve camları kırılmış, sıvaları dökülmüş bu ev.