Uzağa savurmuşlarla kendini,

Tüm olduğu yere çakılmışlara dair

Birkaç yaprak dökülecek şimdi elimden, avucumdan, yüreğimden…

Mürekkebin aktığı yerde, biraz acı ve biraz ah birikecek…

Sarı çiçek kokulu bir dost bağrına ve gül kokulu satırlara hasretim nicedir!

Söylediğim şeyleri söylememeye açım…

Yıkamadığım duvarlar yığılıyor üzerime

Yorulmadın tuğlaları bir bir dizmeye

Kaderim ile kaçmak kelimesi

Birbirine ,

Senin ittiğim tepeye geri çıkma ihtimalin kadar uzak...

Aramızdan önüne duramadığım sular akıyor,

Dağlar ve Yollar geçiyor,

Ben geçemiyorum senden ve derdinden;

Geriye doğru, ileriye doğru ya da herhangi br yere doğru...

Giderek küçük ölçekli bir haritaya bakarmış gibi

Kayboluyorsun ufkumdan.

Ne gerek var buna?

Ne gerek?

Kırmasak ya birbirimizi

Üzmesekdi hiç

Korusaydık kalplerimizi kendimizinmiş gibi

Kimse yaralanmazdı

Bu benim dostluğa içtiğim andda daha başından vardı


-Rüyamda ve yeminimde yalnız bıraktın beni-


Üstüme yığılan duvarlar altında uyumaya razı geldim 

Kaçmak sana mahsus olsun.

Anlamak da sana mahsus olacak bir gün,

Dilerim.

Yazıyorum ne varsa yüreğimde avucumda

Havaya - ya da - bulduğum ilk parça kağıda

“Sızımı alsın yeter”

 diye diye…