“Sıkılmış çamaşırları andıran eğri büğrü ağaçların olduğu bir bahçeydi. Üzerinde rüzgarda uçuşan bir elbiseyle tek başına dolaşıyordu. Birden karşısına devasa bir meşe ağacı çıktı. Dalların birinde bir sepet asılıydı; içinde de bir bebek. Yüzünün yarısı koyu bir leke ile kaplıydı. Peri bazı dalların yandığını fark etti dehşetle; yerden yükselen alevler ağacın gövdesini yalamaktaydı. Eline geçirdiği bir kovayla yakındaki bir dereden su çekmeye başladı. Ayaklarının dibinde çalkalanıp anaforlar yapıyordu sular. Yeniden başını kaldırıp baktığında bebek ağaçta değildi; bir ırmağa dönüşmüş olan dereyle sürükleniyordu. Korkunç ve geri dönüşü olmayan bir hata yaptığını fark ederek bir çığlık attı. Bir çığlık daha.”