sancısını kanatan düşleri var gecenin

kayıp gölgeleriyle ağlaşır yıldızları

mehtabının şarkısı yıkılırken denize

çığlıklaşan acının enkazında kalırım.


hicran safahatları yaşanırken ruhumun

saklaşır kuyularda aydınlığı nurumun

perde perde ağaçlar karanlığı besliyor

uzak mezar taşları hepsinin adı aynı.


hepsinde aynı kemik aynı kefen aynı diş

ağıdıma küfreden gece kuşu sussun!

bulutlarda uğultu renklerdeki serzeniş

kanımda yuvarlanan deli kayalar dursun!


tozlu tabutlardan fışkıran zamanı dinle

boğuşmuşlar dünyalı renkli bir yalan ile

onların günleriydi metruk dün olmuş artık

nice bahardan geçti tek tek hepsi bir tanık.


çok üflüyor acısına rüzgar gecenin

çok yarasına denizin dalgalı açılan

sürüyor şanlı zaman merhem diye sürüyor

cıvık bir cehennemi yayıp kendi tenine.


küllenir yanık yanık türküsüne ölümün

bütün mevsimlerden özge serseri bir hüzün

çok ayaklanıyorum giderken esarete

gözümde yuvalanmış sayrıl düşlere sürgün.


bilgiyi sütten kesen baş döndüren enginlik

bir ağacım şimdi ben kendimi topluyorum

dallarıma dağılmış her meyvede bendelik

köklerimi sağaltan ruh sular topluyorum.


benim belki o yasak elmadaki diş benim

Kibritçi Kız’daki kış Mecnun'daki çöl benim

her aynada görünen duvarlardan geçmeyen

sarhoş hayaletim, korkular tenime ramdır,

kadim acısı keskin bu gök benim yaramdır.


çok üflüyor acısına rüzgar gecenin şan!

çok yarasına denizin dalgalı açılan

bu yara kapanmasın görkemidir sızlaşan

uzak yıldızlar gibi aşiyanı ruhumun!

şafağın yalımı aşk; imzasıdır umudun.


(Kuyudan Ağıtlar)