“İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar”, Kim Ki-duk yönetmenliğinde 2003 yılında gösterime giren film, vadinin ortasındaki bir manastırda yer alan Budist rahip ve beraberindeki küçük çocuğun hayatını gözler önüne seriyor. Hikaye filmin adından da anlaşılacağı üzere beş bölüme ayrılmıştır ve sırasıyla mevsimlere göre hayatlarından kesitler görürüz.


IMDb'de 8.1 ve Rotten Tomatoes'de 95 puan alması yapımın başarısını kanıtlar nitelikte olsa da filmin neden "başyapıt" olduğunu tanımlamaya tam anlamıyla yetmiyor. Tıpkı filmde olduğu gibi beş parçaya bölerek İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar'ın neden Asya sinemasına ait bir başyapıt olduğunu birlikte ele alalım.

Dipnot: Yazının devamı filme dair spoiler içermektedir.


5- "Her Karesi Fotoğraf Gibi" Tanımının Gerçeğe Dönüşmesi

Filmi izlerken herhangi bir sahnesinde durmanız çok olası. Çekimler, aydınlatma, renk ve sahnede görebileceğiniz her şey mükemmel bir sinematik planlamanın ürünü. Filmde kullanılan semboller Doğu kültürüne ve Budizm'e göndermelerle dolu. Bu hikayeyi hayata geçirmek içn gölün ortasında yüzen, ormanla çevrili ve korunan manastırdan daha iyi bir ortam olamazdı.


Doğal ışığın ve renklerin inanılmaz kullanımı karakterlerinin bu muhteşem manzaraların ortasındaki yerini daha belirgin hale getiriyor. Kısacası bu filmin herhangi bir sahnesini çerçeveletip duvara asabileceğinizi söylemek asla klişe veya abartı olmayacaktır.


4 - Çırak Kendi Benliğinin Efendisi Olmalı

“Yaz”ın sonunda, genç keşiş, ustasının tavsiyelerine rağmen ("şehvet sahip olma arzusu ortaya çıkarır ve sahip olma arzusu da cinayete yol açar."), aşık olduğu kızı takip etmek için manastırdan kaçar. Çırak karısını öldürdükten sonra “sonbahar"da geri gelir.


Yaşlı keşiş çırağının dönüşünü bekler ve çırağını intihar ayininin ortasında yakaladığında onu engeller ve cezalandırır. Bununla birlikte bu dünyayı bu kadar kolay terk edemeyeceğini söyler. Daha sonra, iki dedektif onu manastırdan ve keşişin ellerinden alır. Usta keşiş ise hikayesinin sona erdiğini bilerek hayatını alevler içerisinde sonlandırır.


"Kış” olduğunda, bir yetişkin olan çırak, içinde kimse olmayan manastıra geri döner. Buzdan bir Buda heykeli yapar, buzda egzersiz yapmaya başlar ve efendisinin yerini almaya hazır olur.


3 - Bir Yönetmenlik Başarısı

Kim Ki-duk, yeni nesil Güney Koreli film yapımcılarının en üretkenleri arasında yer alıyor. Çoğu kişi tarafından başyapıtı olarak kabul edilen "ilkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ... ve İlkbahar", 21. yüzyılın en çarpıcı yönetmenlik hikayelerinden biridir.


Filmin karmaşık anlatım diline dikkat ederseniz, hikayenin görsel olarak olarak ilerlediğini fark edebilirsiniz ve diyalog, hikaye için gerekli olsa da görüntüler kadar önem arz etmiyor. Bu görsel yaklaşım, çoğu çağdaş film yapımında daha az gördüğümüz bir şeydir. Kim Ki-duk her şeyi görsel olarak anlatırken ve oyuncularının da performansını buna göre şekillendirerek onlardan maksimum verimi alıyor.


Tüm sahneler kendi içerisinde bir anlam barındırırken aynı zamanda sonraki sahnelere de hizmet ediyor. Bu şekilde her sekans sıkıcı anları olmayan hikayeye katkıda bulunuyor. Bunun sonucunda da görsel kusursuzluk anlatım diliyle birleşerek bir bütünlük yakalamış oluyor.


2- Mevsimlerden Karakter Oluşturmak

Mevsimleri filmin ana karakteri olan genç keşişle ilişkilendirirken, doğadaki bu dönüşümleri karakterin süreciyle ilişkilendirebiliriz.


“Bahar”da doğanın yaşam gücüne saygı duymayı öğrenir; “Yaz”da sevgiyi ve tehlikelerini keşfeder. “Sonbahar”da yaptığı her şeyin kötülüğünün sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalır. Mevsimlerin en zoru "Kış"ta ise efendisinin geride bıraktığı yeri almak için beden ve zihnin tüm engellerinin üstesinden gelmek zorunda kalır.


Hepsinden önemlisi, ne yaparsak yapalım insan kendisinin efendisi olup nefsi ile mücadele etmeyi başarana kadar yaşam döngülerimizi açıkça etkileyen doğa güçleridir. Doğru zaman geldiğinde yüzleşmemiz gereken durumları anlayabilir ve bunlarla başa çıkabiliriz.


1- Hayat Bir Döngüden İbarettir

“İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar” Budizm'e atıflarla dolu olsa da, en önemlisi bu yaşam döngüsü hakkında bir filmdir. Doğaya saygıdan, keşişin efendisinin yerini almak için karşılaştığı ve aştığı zor engeller, her şey insan olarak bizim içinde bulunduğumuz durumlar için birer metafor.


Çevremizdekilere, duygularımızın tehlikelerine, bedenlerimizi ve zihnimizi yüzleşmemiz gereken durumlar için kontrol etme disiplinine saygı duymayı ve anlamayı öğrenmenin önemi. Ve tüm bunlardan sonra, bir şekilde bu bilgiyi ileriye taşımalıyız.


Film, insanların dinleri ya da bulundukları yer ne olursa olsun onlardan derinliklere bakmasını ve içinde bulundukları tüm durumları bu mevsimlerle ilişki kurmasını talep ediyor. Filmin vermek istediği mesajın en özel kısmı ise, her zaman bir şeyleri düzeltmenin ve yeni bir döngü ile baştan başlamanın bir yolu olabileceğidir.