Yaşarken farkında olmadığımız fakat büyük dalgalara sebep olan etkisinden bir haber olduğumuz olaylar vardır, bu olaylar biz farkında olmasak da kafamızın içinde bir yerlerde çoktan yerini almıştır. Kitapta psikiyatrist Schiffer’ın yaptığı bir deneyden söz ediliyor. Bu deneye göre yaşadığımız travmatik olaylar, yoğun stres altında hissettiğimiz durum, beynin bir yarıküresinde etkinliğini sürdürürken diğer yarıküre ise hayata daha olumlu bakmaya ve özgürleşmeye çalıştığı sonucuna varılıyor. Schiffer, yarıkürenin duygusal tepkilerinin analizini sağlayarak hastalarına yardım edebileceğini söyler. Psikoloji ile biraz ilgileniyorsanız bilirsiniz ki, dünyaya geldiğimiz o ilk yıllar, O yıllarda içinde bulunduğumuz çevre, nasıl bir yetişkin olacağımızı, yetişkinlik hayatınızda ne gibi psikolojik rahatsızlıklara sahip olacağımızı, etrafımızdakilere nasıl yaklaşacağımızı belirleyen en önemli etkenlerden. Aile, çocukluk ve bir dizi travmalar bir yana Geçtan, kişinin kendine yabancılaşması ve bulunduğu ortama uyum sağlamada sorunları, kabul görmek için gölgesini bastırıp (Jung’un dört arketipinden biri, insanın bastırdığı, bilinçdışına ittiği, toplum tarafından kabul görmeyecek istek ve arzularını oluşturan karanlık tarafı.) kabul görmüş belli kalıplara uyuma çabasının gittikçe artan bir güçle yoğunlaşabileceğini grup personası (dört arketipten biri, kişiliğin dışarı sunulma şekli) tarafından baskı altında tutulan gölgenin, birden bağımsızlığını ilan etmesi ile çığırından çıkmış tavırlara sebep olabileceğini söylüyor. Kendisi bu çığırından çıkmışlığa örnek olarak kitabı yazdığı sırada karşılaştığı cinayet ve soygun haberlerini örnek göstermiş. Bence taşkın davranışlara grup tarafından kabul görmeye çalışan ve bilinçsiz bir sürüklenme ile oradan oraya savrulan “Benler” de örnek gösterilebilir. Farklı olmak adına önce bir belli trendler, belli güzellik algıları, belli yaşam tarzları ve belli düşünce akımları yaratıp sonra da tüm benlikleri ile bu safsatalara bağlı kalmayı amaçlayan, kendini paralayan bugünün insanları. Kendi varlığından bihaber olan, yalnızca başkalarının varlığıyla kendi varlığını süsleyerek görünme beklentisi içinde oluyor, “İnsan bir yerde var olamadığında bir başka yerde abartılı biçimde beliren bir varlık.”

Zaman ilerleyip yaşam tarzı, bakış açısı, idealler geliştikçe, kişi kendine, kendi varlığına gitgide yabancılaşır, bunda bugünün hedef ve hayal olarak ilk sırada yer alan para ve başarı yanılsamalarının etkisi büyük çünkü artık bugün kimse kendi sesini dinlemiyor, dinlemiyoruz kendi sesimizle konuşmuyoruz, onaylanmış düşünce ve trendlerin peşinden hızlı ve yapay bir dünyanın içinde sonu gelmez istek ve arzuların, dikte edilmiş hayal ve hedeflerin peşinde tükeniyoruz/tüketiliyoruz kendi yarattığımız her şeyin ağına çok çabuk düşüyoruz.