Hayatın kadınıdır Jülide.

Koparılmış bir çiçek,

Kuytulara atılmış,

Ağlayan bir çift yeşil göz.

Travmatik bir haykırış,

Avazın çıktığı kadar bir imdât sesi,

Arkasından söven,

Mahalle piçlerine,

Küstah namus bekcilerine inat,

Cinnet saatine varmadan,

Geçer gider,

Dikenli bahçeden,

Çıplak cüretkar bacaklarıyla.

Sokak kedilerini okşayan,

İnce zayıf parmakları,

Lale tırnaklarıyla,

Soğuk ve karanlık geceleri,

Yırtarcasına kazar.

Kan kırmızı ojeleri,

Hafif soyulmuş,

Patlamış dudakları gibi,

Kor alevden.

Cehennemsi bir odun,

Geçmiş sille tokadı,

Aman dileyemeden,

Pezevenk sofrasında,

Acılı meze olup,

Gözyaşlarıyla beyazlatır,

Anasonlu bardakları.

Kudurmuş, ter kokulu,

Haramzade köpeklerin,

Kahkahaları kısar,

Sevmek isteyen yüreğinin,

Korkunç çığlıklarını.

Eski aşklarını hatırlar Jülide,

Aynalar söyler gerçeği sadece,

Göz bebeklerindeki,

Yeşil, firdevsi bahçeleri.

Hayata küsmez öyle hemen,

Dümenden gülümser,

Yabancı karanlık yüzlere.

Ah Jülide...

Bedenini siper yapmış,

İğreti bakışlı,

İktidarsız, çürük nefesli,

Pazarlıkçı,

Köylü kurnazi adamlardan,

Saklamış en taze çiğ duygularını,

Teninden öteye,

Ta derinlerine...

Vechi hurşidin münevver olsun

Jülide...