Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlikte kendini keşfetmeye çalışacak ve akranlarının esiri olacak. İnsan demek biraz da esaret demektir. Dünya etrafında şekilleniyor ancak henüz bununla yüzleşmiş değil. Ömrün hayal hâli. Gerçekliklerden kopuk sunî bir yaşamı sürecektir. Üniversiteye gelmiştir. Hayal alemi burada da devam eder. Dünyayı eleştirdiği yanılgısına sahiptir. Karşıt olmak gençliğinin karakterindendir. Gerçek duygularını tanıyamamış, düşüncelerini gizleyen, kendisi olmaya cesaret edemeyen bir insan olarak devam eder. Büyüdüğünü ve hayatı tanıdığını düşünür. Oysa çok toydur henüz. Kimisi kendini arar, kimiyse hazlarının peşinde gider. Koskoca bir hayatı prangalarla yürümek çok zordur. İnsanın en büyük prangası ise kendisidir. Yaşanmışlığı az olduğundan saftır. Öyle görmüştür çünkü saf ve temiz olursa karşısına öyle insanlar çıkacağını. Hayat bu kurallardan ayrıdır. İyi, kibar ve dürüst çocuklar büyünce yaşama takılırlar. Kendi düşündeki gibi ideal olmayan dünyayı kabullenmek çok zordur. O dünyada kendini kabullenmek de zordur. Hayalkırıklılıkları, adam kayırma, güvensizlik, ihanet, aşağılama, hakaret, dışlanma, sömürülme, kötülük, kaygı, anlamsızlık, korku, hırsızlık, esaret, ızdırap, kayıp, çaresizlik, umutsuzluk, karamsarlık, zayıflık, gurur, kibir, suçluluk, şüphe...Hayatı şekillendiren işte bu duygulardır. Bu duyguları yaşayan bir insan artık olduğu kişi değildir. Buna dönüşüm denir. Dönüşüm, tecrübenin kendisidir. Karşılığında masumiyetini alır. Evet yaşanmışlıklar da insanın prangasıdır. Ta ki kabullenene kadar. İnsanlar, ne kadar kendilerini ideal gösterirlerse göstersinler mükemmel değildir. Dünya vuslat yeridir. En lider gözükenlerin, en iyi ikna edicilerin, en çok ağızlarında kelimeleri sloganlaştıranların aslında söyledikleri gibi olmadığını göreceksin. Bir gün eleştirdiğin eylemleri gerçekleştirirken bulacaksın kendini. Bir yanın kendini aklayacak diğer yanın bunun doğru olmadığını fısıldayacak. Kabullenemiyorsan evet hâlâ büyümedin. Çünkü dünyayı tanıdığında erdemli olmaktan gayrısı öğretilmemişti. O, büyümeyen ve insanın ölene kadar içinde taşıdığı çocukluğu yaşayacak acısını. Dünyanın tanıdığı yer olmayışının acısını. Hayat insanın başına gelen sebeplere karşı tercihlerin sonucudur. Gençliğin ilk zamanları insanlara ve haksızlığa öfkelenirken yetişkin olduğunda en büyük öfke kendine dönecek. Kendi kendinin hakkını yemene. Dünyanın tanıdığın yer olmayışına. Elbette bunları yaşarken ömründen seneler akıp gidecek. Ya karşıt olduğuna dönüşeceksin ya da olması gerekenleri oldurmaya çalışacaksın. Anlaşılmak da rızıktır. İnsana iyiliği, güzelliği bulması ve inşâ etmesi için verilen hayatın bedeli yahut cilvesi. Tüm bunlara rağmen, yaşam insana verilen en büyük armağandır. İşte bu sebeple bize bahşedilen bu hayatı, kendimizle tutarlı yaşamaya borçluyuz.