İnsan alışkanlıkları kadar var olur diyorlar. Gecenin ortasında beni yatağımda döndürüp düşünce de bu oldu. Hayatımda tam olarak ne kadar alışmıştım sahip olduklarıma?
Küçük kardeşin evlenmesi eğer ki evde beler büyük varsa hep garip olmuştur. Son dönemlerde hayatımın ortasında dönen konu bu. Kardeşimin evlilik hazırlıkları arasında yaşadığım duygusal kaosu anlamlandırma çabası diyebiliriz nasılsın sorusuna yanıt olarak. Sürekli düşünmesem de bu konuyu arka plan sürekli dönen plak misali bu gece sonunda kendi içimde normaleştirmiştirdiğimi hissettim. Sebebini sorunca kendime yayık bir düşünce akışıyla e zatan uzun zamandır beraberler dedim. Cevabı verdiğim gibi beynim de kırmızı alarm vermeye başladı; alıştın çünkü.
Hayatımda neye alıştıysam hep kaçtım. 20li yaşlarımın yavaş yavaş sonlarına gelirken konfor alanını dışını keşfetme heyecanım da yaklaşan 3lü basamaklarla son bulmaya başladı. Yine de nerede bir alışma hali görsem durup inceleme, duygusal olarak anlamaya çalışma çabasına giriyorum.
Mesela yemek yemek, kahve içmek de alışkanlık mıdır? Veya konfor alanından sayabilir miyiz?
Alışmanın bence en kötü hali ilişkilerdir. İkili diyalogları oturması yıllar sürerken, dişlinşn çarkı misali birbirinize uymaya, geliştirip, dönüştürmeye başlarsınız. İlişkinin içinde uyum geldikçe konfor alanı genişler, kırmızı çizgiler renk değiştirir ve bir noktadan sonra sevgi alışkanlıkla hamur misali yoğurarak karışmaya başlar. Sorunlar dile geldiği zaman ama beni tanıyor musun? Sorusu sürekli ısıtılınca tadı kaçan yemek misali önümüze sunuldukça yüzler karşılıklı buruşmaya başlar. Her şeyi eşdeş yapmanın fiziki haliyle kopamazsın işdeş fiilinden, işte alışkanlığın en tat kaçıran yanı budur.
Ama güzel yanları da vardır...
Tanıdık bir limanda olmanın en güzel yanı seni güvende hissettirmesidir. En kötü günlerini dahi bilen limana çapa atmanın en keyifli yanı paylaşmanın hazzında gizlidir. İnsan ki dedikoduyu icat etmiş varlık; paylaşmak var oluşumuzun temel taşlarından biridir. Peki paylaşmanın hazzıyla mı alışkanlık haline getiririz ilişkileri? Güvenmenin dayanılmaz çekiciliğine karşı koyamayıp mı indiririz yelkenleri? Limana çapa atmak fırtınalı günlerde her ne kadar iyi hissettirse de güneşin pırıl pırıl, denizin çarşaf gibi olduğu günlerde açılmak istemez mi insan? İşte o his konfor alanın dışına çıkartıp, sadece dış dünyamızda değil iç dünyamızda da yeni keşifler yaptıracak olandır. Yelkenler fora diyebilir miyiz?