Her insanın bir hikayesi olmalı derdi dedem.

Hatta öyle hikayeleri olmalı ki baştan başa edebiyat kokmalı insan. Şiirlerle çevirmeli dört bir yanını. Güzel tutmalı o küçücük yüreğini. İçinde ne varsa avuçlarına dökmeli, tıpkı bayram sabahı elinde bir avuç şekerle dolaşan, yıllar öncesinde ardında bıraktığı o masum küçük kız çocuğu gibi. O güzel, koca gözlerini fal taşı gibi açıp usul usul kırpıştırarak hayatı anlamlandırma çabası her halinden belli olur ya hani...

Çoğu insan hayatı anlamlandırma çabası göstermez. Çaresiz bir kabullenişin göstergesi olan bu gayretsizlik git gide pasifliğe dönüşür. İnsan toplumdan şuursuzca soyutlanır. Etrafındaki her şey kağıttan bir hal almaya başlar. Ama o hala kendini tuğlalarla örülü bir yerde zannetmektedir. Soyutlandığının farkına bile varamayan insan, hırsı benliğine katar, onunla güçleneceğini düşünür. Oysa herkesin en zayıf anı diye bir şey var. Zincirin en zayıf halkası. Zincir diyorum ama iki üç halkalı bir zincir bu. İnsanlar sonsuz bir zincir yaratıyorlar gözlerinde, ölümsüzmüş gibi...


Günümüzde insanlar kalbi camdan ayırt edemiyorlar artık. Zevkleri uğruna birbirlerini tuzla buz ediyorlar, yine de durmak bilmiyorlar. Hatta bazen elleri nasır tutuyor yaralamaktan. Hırs ve kötülük ruhlarını o kadar ele geçirmiş ki dostluk, aşk, hiçbiri zerre umurlarında değil. Çünkü onların aşkları da hırsları da bedenleri de ölümsüz. Oysa herkesin atladığı bir şey var. Et gömülünce hikayenin de biteceği.


İnsanoğlu gözlerinin ulaşabildiği her yerde. Mekan, zaman kendimizi iyi hissetmemiz için birer bahane. Bir sigara tiryakisinin kulak arkasına iliştirdiği sigaraya "metafor" demesi gibi. Bahanelerimiz acizliğimiz aslında. Hırslarımızın birer kölesi. Biz ne kadar farkına varamasak da ruhumuzu kemiren, aç bırakan, onu kana susatan parazitler...

Ruhun doyumsuzluğu ortada elbet. Ama doyurmaya çalışmak da yanlış bir adım olmaz. Müzik, edebiyat, sanat ruhun gıdası. Az da olsa direnme gücü verir insana. Hayatın anlamsızlığı içinde boğulurken küçücük bir delik açar.

Bu yüzden insan sanatla çepeçevre sarmalı dört bir yanını.

Zira her gün kitap okuyan, birkaç satırın altını çizip bazı kitapların sonunda çiçekler kurutup "Robert"a anma töreni düzenleyen, kedilerin geçtiği sokaklardan geçip gölgelerini sevenlerden zarar gelir mi?

Okuyun dostlarım. Yazın, çizin, hayal edin. Elbet bir gün biriniz sazınız sözünüz olacak.

Hayatın salt anlamı bu.