Sosyal medyaların hayatımızı şekillendirdiğini ve sadece mutlu anlarımızı paylaştığımız bir mecra olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki bu beğeni butonları nerden geliyor? Halk arasında "like, dislike" denilen butonlar hayatımıza ilk nerden girdi? Gelin beraber ilk önce Eski Roma’ya gidelim.


Eski Roma'da gladyatörler vardı. Gladyatörler; savaş esirleri ve kölelerden oluşturulan, insanları eğlendirmek, Roma halkını askerliğe, dövüşlere ve olası savaşlara hazırlamak amacı ile seyirciler eşliğinde, birbirleriyle veya vahşi hayvanlarla dövüşmek zorunda bırakılan insanlardı. Birçok silahları vardı. Her biri farklı silahlara sahipti. Kılıç ve mızraklara sahip olan gladyatörler, başında ağır metalden siperli miğferle üstü çıplak olarak dövüşürdü. Altta bir kasık örttüğü ve onu tutan bir kemer bulunurdu. Arenanın kumlu zemininde ayakkabı ya da sandalet giyilmez, ayak bileklerini destekleyici kısa tozluk kullanılırdı. Teçhizatları hangi sınıftan veya milletten olduklarını ele verirdi. Ayrıca kalkan kullanan gruplar da vardı. Çiftlerin oluşturulmasında kesin, net ve değiştirilemez kurallar vardı. Kendi sınıfından dövüşler bulunmaktaydı. Bunun sebebi, bazı ekipmanların diğer ekipmanlardan üstün olması ve gladyatörlerin bu silahlarla eğitim almamasından kaynaklanırdı.

MÖ 264'teki tarihi kanıtlara geçmiş ilk oyunlarda üç çift köle, öldüresiye dövüşmüştür. Dört yüzyıl sonra İmparator Trajan, 10.000 insan ve 11.000 hayvanın öldürüldüğü abartılı bir festival düzenlemiştir.

Gladyatörlerden biri diğerini öldürmek için seyirciye sorardı. Eğer öldürülmesini isterse baş parmağını aşağıya doğru işaret ederdi bu da şu anda kullanılan halk arasında söylenen "dislike" işaretini yapardı ve kazanan gladyatör kılıcı veya mızrağı ile yerde yatan köleyi bu işareti aldığı anda öldürürdü. Seyirciler eğer çok iyi savaştığını, iyi dayandığını görür ise başparmağını yukarıya doğru kaldırır ve yaşamasını söylerdi. Kazanan gladyatör ise yerde yatan köleye karışmaz ve yaşamasına izin verirdi. Tarihe baktığımızda ilk kez olarak bu şekilde kullanılmıştır "dislike" ve "like" işareti. Sosyal medyaların tarihlerine bakalım şimdi.

 Beğenme butonunu, ilk haberleşme ve paylaşım sitesi olan Ekim 2007'de kurulan FriendFeed kullanmıştır. Topluluk içinde popüler hale geldi. 2009 yılında Facebook tarafından satın alındı. 2015 senesinde ise kapatıldı.

Facebook beğenme butonu, "thumbs up" veren bir el olarak tasarlandı. Başlangıçta bir yıldız ya da artı işareti olduğu tartışıldı ve geliştirme sırasında özellik "beğenme" yerine "harika" olarak adlandırıldı. 9 Şubat 2009'da tanıtıldı.

Youtube; 2010 yılında, hizmetin daha geniş bir şekilde yeniden tasarlanması ile yıldız tabanlı bir derecelendirme sisteminden "like, dislike" düğmelerine geçiş yaptı. 2021'de beğenmeme (dislike) sayısını gizledi.

Instagram'da da kalp sembolünde bir beğenme butonu var.

Twitter; Kasım 2015'te, kullanıcı karmaşasını hafifletmek ve işlevi diğer sosyal ağlarla daha uyumlu hale getirmek için "favori" işlevi "beğenme" olarak yeniden adlandırıldı ve düğme yıldız sembolünden kalbe dönüştürüldü.

Ve daha birçok sosyal medya "like, dislike" butonunu bu şekilde kullanmaya başladı.

Yani şunu söyleyebiliriz: Hayatımızı sosyal medya yönlendiriyor. Önceki zamanlardan gelme "like, dislike" hayatımızın bir parçası olmuş durumda. Fazlasıyla beğeni almaya çalışıyoruz. Sadece mutlu olduğumuz anları paylaşıyor ve insanların takdir etmesini bekliyoruz. Instagram'da az beğeni alan bir fotoğraf o gün sizi mutsuz edebiliyor. Beğeni almasını sağlamak için insanların beğendiği tarzda fotoğraf paylaşmaya çalışıyoruz ve aslında bu bizi benlikten çıkarıp tek tip bir insan olmaya götürüyor. Herkesin dinlediği şarkıları dinliyor, izlediği filmleri izliyor, gittikleri yerlere gidiyor, içtikleri şeyleri içiyor, yediklerini yiyip paylaşıyoruz. Her anımızı bir kareye almaya çalıyoruz ve bunu insanların görmesini istiyoruz. Peki neden? Hiç düşündünüz mü?

Bence bu bizim içimizdeki yalnızlıkla alakalı. Çünkü yalnızken etrafımızda oturup konuşacak, eğlenecek, bir kitap ile alakalı konuşacak kimse olmayınca sosyal medyada bunu paylaşıp beğenilmek istiyoruz. Toplum aslında bu şekilde içine kapanık ve yalnızlaştırılıyor. Sosyal medyayı bir araç olmaktan ziyade bir ihtiyaçmış gibi kullanıyoruz. Kendimizi insanlara sevdirmeye çalışıyor gibiyiz. Neden kötü bir anımızı paylaşmıyor da mutlu veya mutluymuş gibi fotoğraf paylaşıyoruz? Kendimize güvenimizin, inancımızın olmadığından kaynaklanabiliyor. Bir iş yaparken mutlaka birinin sizi takdir etme isteği duyuyorsunuz. Böyle olmamamız gerekiyor. Kendinize en iyi sadece siz gelebilirsiniz. En iyisini sizden başka kimse bilemez. Kendinizi mutlu etmek isterseniz bir fincan kahve hazırlayın, en sevdiğiniz bir kitabı alıp okumaya başlayın. Bir defter kalem alıp içinizde olan, o gün yaşadığınız her şeyi oraya dökün. Kendinizle vakit geçirin. İnsanların size verdiği bir "like" ile mutlu olmayın.

Her zaman sevgiyle kalın.