O kadar yabancılaştım ki her şeye, evime, aynalara, yaşadığım şehirlere. İnsan inanın hayal edemiyor böylesine kanıksamayı ve yabancılaşmayı kendisine ait olduğunu düşündüğü şeylere. Kendisine ait olduğunu düşündüğü şeyler dedim, evet. Bir şeyin bize ait olduğunu ancak düşünürüz ve bu o kadar büyük bir yanılsamadır ki gerçekten o şeyler bize ait sanırız. Gelip geçici olduğumuzu bile bile, her şeyin sonsuza dek sürmeyeceğini, her gülün bir gün solacağını bilerek yaparız bu eylemi. İstem dışı yaparız ve bu hariç daha birçok şeyi de istemsiz yaparız. Mesela biri bizden gider, istemsizce yaptığımız şeyler olsa da olmasa da gider. Gitmek isteyişi istem dışı bir şey midir o kişinin. Hem öyle hem de değildir. Çünkü hayat matematikle çalışmaz bu noktada. Hani diyor ya “Biz onunla iki kişiydik bir olmuş, biz olmuştuk. Ama o gidince yarım kaldım ben, bir boşluk oluştu içimde.” Şimdi söyleyin bana, hangi matematik formülü bu durumu denkleştirebilir, çözebilir? Bana hiç sormayın, ben sorulardan nefret ederim. Bu arada bunun cevabını ancak şu şekilde verebilirim: Hayatın matematiği olmaz. Olmuyor işte, istemsizce ölebilir birisi ve yine gider hayatınızdan. Bakınız, belki de ölmesi de istemlidir. Görüldüğü üzere istem dışı veya istemsiz. Hala bir matematik kuramıyorum ben açıkçası. Eğer siz kurabildiyseniz siz söyleyin bana. Çünkü ben ziyadesiyle cevap aramak için çok yorgunum. İstemli gitti diye birisini de suçlayamam ama bazen de cevap bulamam ancak var sayarım çünkü kimsenin iç dünyasını tam anlamıyla bilemeyiz, anlayamayız. Bu, babamın bana söylediği en sevdiğim öğüttür. O kişi size içini ne kadar açarsa açsın yine tam anlamıyla bilemezsiniz iç dünyasını. Ne kadar hoş oldu değil mi bunu söylemem? Çünkü bakınız, yine matematik çalışmıyor burada, hayatın olmayan matematiği. Tüm bilinmeyenleri veriyor size ama yine de tam anlamıyla göremiyor çözemiyorsunuz iç dünyasını. Ancak burada önemli olan onun iç dünyasını tamamı ile anlamak değil. Asıl nokta burada onun iç dünyasını öyle kabul edip gerektiği gibi davranmaktır ona. Beni hiç anlamıyorsun, beni anlamamandan yoruldum diyenler sözüm size, birisi sizi tamamen anlamıyor olabilir ki zira böyle bir sorumluluğu, görevi de yoktur; hayatınızda hangi rolde olursa olsun… Asıl anlamı olan olabildiğince yanınızda olup anlamaya çabalıyor ise ve sizi iç dünyanızda yaşadıklarınızla kabul etmişte böyle yaparak siz de onu yoruyorsunuz demektir. Ayrıca burada bir yol ayrımı vardır, eğer bu kişi sizi çok seviyor ve değer veriyorsa yorulmasına rağmen çabasına devam edecektir sizi kaybetmemek için. Diğer yandan bunları düşünmeyen bunları hissetmeyen birisi varsa elimizde. Nafile o kişinin sizden vazgeçme hakkı vardır ne kadar acı olsa da. Anlayamamak suç değildir, defalarca konuşulmasına rağmen tekrar konuşulması bir şeylerin suç da değildir ayıpta değildir. Dedim ya hayatın matematiğini yapamıyoruz diye, işte bu noktada o kişinin de yaşadığı hayatı iç dünyası önemlidir. Ya acı çekiyorsa böyle oldukça o da? Böyle konular konuşuldukça o kendisine ait iç dünyasında bir yerler tekrar yıkılıyor, çoraklaşıyorsa ne yapacağız? Tamamen konuşulmasın demiyorum, dikkatinizi çekerim. Fakat o sizinkisi kadar biricik iç dünyaya bu kadar yüklenmek ona reva mıdır? Sizi böylesine düşünüp seviyorken. Size babamın bana verdiği diğer bir nasihatten bahsedeyim. Der ki “Bu hayatta ölümden başka her şeye çare vardır.” Bu bahsettiğimiz konuya bakarsak ölümle kıyaslanamaz bile fakat yine burada dikkatinizi çekerim Hayatın matematiği olmadığı için bu karşılaştırma yine geçerli değildir. Çünkü dertler kıyaslanmaz bu hem ayıptır hem de saçmadır. Yine çünkü her bir insanın iç dünyasının tamamen farklı olduğu gibi acı eşiği, zorluklara göğüs germesi, yakındığı dertlerinin dereceleri, hissettikleri farklıdır her bir konuda ne olduğunun önemi yoktur. Bir insan kendisinin anlaşılmamasından yakınabilir bunun onu yorduğunu söyleyebilir ki yoruluyordur da eminim. Ama bir düşünsenize bu durumun bir çaresi yok mudur? Bence vardır hele ki karşısındaki insan onu sevip gözetiyor, onu anlamak için ayrı bir çaba gösteriyorsa. Bana sakın bu kendini hiçe saymaktır demeyin. Bunu konuştuk daha önce matematik yok. Ki hiçe sayıyor olsa bile değmez mi en ufak umut kırıntısı için, Ayrıca daha da anlamlanmaz mı iki kişi arasındaki bu bağlantı. Hem fikir olanlar vardır bu dediğime. Ancak, bazen de öyle olmuyor bu insan anlaşılmadığını düşündüğü için gitmeyi kendinde hak görüyor. Ayrıca bunu yaparken kendinden daha fazla verip kendisinin ve ikisine dair her şeyin tükendiğini de düşünüyor ve inanıyor. Ne acı verici geliyor kulağa. Matematiğin olmadığı noktada ne kadar hesapçı adaletsizce geliyor kulağa. Ama daha önce de söyledim böyle bir durumda gitme hakkı var idi bu kişinin. Ancak şuna da değinelim, bu kişi o çabalayan insana zamanında sözlerin ve kelimelerin öneminden bahsedip o çabalayan kişimize sonrasında da sözler verip aynı zamanda asla o kişiden gitmeyeceğine, evini terk etmeyeceğine dair şeyler söyleyip ki böyle bir durumda ise kıyameti koparacağına inandırmışsa o çabalayan arkadaşı. İşte burası onların iki iken sonrasında yarım kalmasıyla sonuçlanan yerdir. Onlar bir ve biz diyebilirken birbirlerine. Gitmeye hakkı olan gitti diye bir taraf belki de ikisi de yarım kalıyor. Bir kalmaları gerekmez miydi? Tabii ki hayır çünkü hayatın matematiği olmuyor. Bu durumda her iki tarafta hayatına devam edebilir, etmelidir de. Ancak Sizce de hakkı var diye gitmek, söylediği saydığı ilkelerine ters düşmek, adaletsizlik değil midir? Şimdi şöyle diyeceğinizi duyar gibiyim. “Sen de amma safmışsın, sence dünya insanlar adil mi ki adalet bekliyorsun, haksızlık diyorsun bu duruma.” Fakat dostlar, elbette ben de biliyorum insanlar dünya adil değil. Ama şu noktayı atlıyorsunuz sözlerin ve kelimelerin çok önemli hayati derece önemli olduğuna inanan taraf bunu yapıyor. O zaman siz de diyeceksiniz ki “Babana bile güven olmaz bu devirde, ne diye bu kadar güvenmiş inanmış, inanmasaymış o arkadaş.” diyebilirsiniz, varsın deyin. Ancak şöyle bir durum var ki bu anlam çatışmasında cebelleşirken bizler, o arkadaşımız inanmasa ve güvenmese ne anlamı kalırdı diye soruyorum size? Ki daha önce bahsettik, onun için anlamlı olan bu idi. Çabalamak ölümden tamamen farklı olmasa da bu işi çözebileceğine inanmış ve inandırılmış bu arkadaş için ne anlamı kalırdı bir şey yaşamanın? Belki de hep böyle olacağını düşünüp olayların yeni bir yara, bir boşluk daha açılmıştır içinde ve anlamları umursamayı bırakmış duvar örmüştür etrafına. Hayattan nispeten zevk alıyordur belki de hiç almıyordur. Ama başı dimdik hayatına devam ediyordur. Ancak daha önce söylediğim gibi ölümden o kadar farksız değildir bu durum çünkü verilen sözler ve kurulan hayaller çoktan ölmüştür. O arkadaşımızın içinde bir şeyler ölmüştür. O arkadaş sıfır beklentiyle yaşamayı öğrenmiş ve daha az hayal kırıklığına uğrayacağını düşünüyordur daha az insan olursa çevresinde. Belki de hiç insan olmazsa. Bir şey daha var bu durumda ortaya çıkacak. O da yalnızlıktır. Kafayı yedirtir insana. Bazısı ne kadar zevk alsa da bundan. Öyledir gerçekten, bir yerde bağımlılık yapar bu yalnızlık mereti. Ama bir o kadar da acıtır insanın içini. Ruhunu tırmalar adeta. İçten yanan bir alev gibidir, ağır ağır yaralar insanı. Bazen de öyle bir boyuta gelir ki gecenin izbe saatlerinde acıdan kıvrandırıp iniltiler çıkarttırır insana bu durum. Ya o arkadaşımız da o haldeyse. Peki ya gitmeye hakkı olan hem kendi iyiliği hem o arkadaşımızın iyiliği için çekip gittiyse. O da haldedir belki. Dilerim ki ikisi de o durumda olmasın. Ama gitmeye hakkı olan bunları düşünmüyor yaşamıyorsa da eğer ki bir de hiç sevmemiş ise. İşte o zaman vah haline bizim o arkadaşın. Yine de yaşayacaklar, yine de devam edecekler hayatlarına, varsın bir izle veyahut yarım kalmışlıkla, varsın her şeyi halledip yarım bırakmadığını düşünerekten. Ben bilirim ki bir zamanlar bir olan, birbirini büyük ölçüde tanıyan iki yabancıya dönüşen insanlarımız, çözebilirlerdi bir şeyleri ve çözebilseler o zaman bu durumun etkisi daha ferah bir havaya dönüşürdü. Ne kadar her şeyin düşünülüp doğru olan kararın gitmek olduğunu düşünse de gitmeye hakkı olan varsın iyilik mutluluk için, çözülebilecek olan bu durumu tüm hatlarıyla ayrıntıları ile her şeyini düşünemez ve bilemez, hangi noktada durursa dursun. Dedim ya, hayatın matematiği yapılmaz ve yapılarsa çok güzel potansiyele sahip bir durum ellerimizden kayıp gidebilir. Siz siz olun hayatın hesaplarına bu kadar girmeyin, size asla mantıkçı olmayın, mantık kullanmayın demiyorum. Ancak, elinizdeki bu güzel şeyleri içinizdeki karanlığa kaptırmayın, her iki tarafın yaptığı gibi.