Çocuklar dişliyor dünyanın yeşilini

Haydi nakış güzeller rasta düzlüyorlar ne iyi

Köylerin tozu, şehrin yozu ve uyku

Yazlara nağmeli akşamlar veriyor

Oysa bilmezler beni akşamları ben,

Hangi köprüden hangi gecelere geçer uyumam

Zaten savurduğum buğdayla sarhoşsa kuşlar

Bana sokulup zifirden kanatlar sunacaklar

Bunu bilip yaşayacağım elbet

Söyleyeceğim şarkısını


Farklı yeşillerden taçlı bir güzel

Hayır evet,

Beyaz yüzüyle mumları çınlatan bir büyü

İçinde sahici sevmelerden koridorlar var

Çekiyor ben gibi gövdesini sakınan ne varsa

Algınlar gezdiriyor içinde

Duvarlarında kanatlar, eller sergiliyor

Ve bir çığlık tizinde yıldızlar serpiliyor

Cevap: bunun bir ismi yok

Soru: kim geliyor?


Ama sendin sen sabahları pencerelerde

Gecenin gündüz elçisi bilmem

Bana avcunu neden açmadın anlat

Ya milyon yıl yaşayan boyun

Neden utansın, vaktini hatırlat

Ve seçtim seni bana kalırsa

Çünkü dudaklarımı emip göçen ışığın senin

Üstümden yaralar aldı yağmur yalancısı

Girip koynunda şaşırdıkça uyumuna

Bana söz verdin saydım.


Şimdi mezarlık kestanelerinde yükselen koku

Sana bakıp sevgililerden aşağı sular

Sular, onlar sularla duruldu.

Ölümün bir sesi olsa mesela burdan,

En çok seninle konuşurdu.


Sen bir çocuğun nefes alışı kadar güzel

Bir kaçışkan böcek kadar inatlı

Sen ölüme doğru düşerken, ölüm kadar hayatlı

Ve ürkmeyen ölmekten


Sen gecenin sakini, yüzüme kurulan ay

Bekleme güzeller kapısında

En güzel sen ölürsün sevmekten.



Fotoğraf: Semi