Kendisine emanet edilen dört aylık köpeği tecavüz ederek öldüren insan kılığındaki iğrenç yaratığın haberi ekranlara düşünce -önceki olaylarda olduğu gibi- sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüdü. Acı ve öfkenin katmerlenmesinin altında yatan sebep; güçlü ve etkili bir hayvan hakları yasasının hâlâ çıkarılamamış olmasıdır. 


2004’te yürürlüğe giren 5199 sayılı yasa çok yetersizdir. Yasanın hayvanlara bakışı da sorunludur. Bu yasaya göre hayvanlara yönelik kötü muamele, kabahat olarak değerlendiriliyor. Çünkü hayvanlara eşya statüsü verilirken hayvana zarar vermek mala zarar vermekle bir tutuluyor. Yapılması gereken, hayvanı can olarak tanımlamak ve hayvanlara kötü davranışın hukuki yaptırımını Kabahatler Kanunu’ndan çıkarıp Türk Ceza Kanunu içine almak, yani eylemi suç kabul etmek. Yürürlükteki yasa kapsamında ise bir sokak hayvanını öldürmek bir evin camını kırmakla bir tutuluyor ve mala zarar vermekten dava açılabiliyor. Komik denecek miktarlarda para cezaları verilebiliyor sadece. Haliyle de hiçbir caydırıcılığı olmuyor.  


Aslında 2011’de “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hazırlandı fakat hayvanseverler bunu da yeterli bulmadılar, hatta bu yasa teklifinde hayvanların aleyhine olabilecek maddeler olduğunu vurguladılar. Arzu edilen nitelikte bir yasa olmadığını her fırsatta dile getirdiler. Nitekim yürürlüğe girmedi.


Zaman içerisinde yeni teklifler gündeme geldi ve nihayet ortak bir metin üzerinde uzlaşıldı. Meclis Genel Kuruluna getirilip onaylanmayı bekliyor ne zamandır. Üstelik tüm partilerin üzerinde anlaştığı bir yasa teklifi bu. Hızla kabul edilip yürürlüğe girebilir fakat bir türlü hak ettiği önceliği alamıyor. Başka konuların görüşülüp yasalaştırılmasında acele eden, sabahlara kadar çalışan Meclis; hayvan hakları gibi önemli bir konuda ne yazık ki çok ağır hareket ediyor.


Bilginin ve iletişimin müthiş bir hıza eriştiği bu çağda tüm bu gerçeklerden haberi olmayanlar bile var hâlâ. Kötü bir olay olduğunda hatırlayan, sonra da unutanlar var. Dahası, bir canlıyı eşyayla bir tutan yasadaki haksızlığı ve merhametsizliği yeni fark edenler var. O masum, savunmasız canların korunması için gerekli olan yasayı çıkarmayı sebepsiz yere bekletenler var. 


Hâlâ neyi düşünüyorsunuz efendiler? Neyin tereddüdü bu? Hayvanların da bir can taşıdığından, bedensel ve psikolojik travmalar geçirebildiklerinden, eşya sayılamayacaklarından hâlâ emin olamadınız mı yoksa? Düşüncelerinizin netleşmesi için daha ne kadar süre lazım size ve o sürede daha ne kadar hayvan öldürülecek?


2020’deyiz yahu! İnsan aklının evrimi üzerinden çok uzun bir zaman geçmiş. İnsanoğlunun hayvan ile eşyanın bir olmadığına ikna olması/karar vermesi için geçen sürenin uzunluğu sizi de korkutmuyor mu? 2020’de hâlâ bunu konuşuyor olmak sizi de dehşete düşürmüyor mu? Bir sokak hayvanının ayaklarını kesmekle arabanın lastiğini kesmenin bir olmadığını ama mevcut yasaya göre ikisinin de aynı cezaya karşılık geldiğini öğrenmek ve buna çoğulcu tepki göstermek, yetkilileri harekete geçirmek için daha ne olması gerekiyor? Bilgi çağında bu bilgiyi edinmek için fazladan neye gereksinim duyuluyor? 


Mecliste bekleyen yasa teklifine karşı olduğu söylenen kesimler var bu arada. Hayvanlara kötü muamele etmek TCK kapsamına alınırsa zaten dolu olan cezaevlerinde sıkıntı yaşanırmış. Madem cezaevleri bu kadar dolu niye yenileri yapılmıyor? 


Deve güreşi, horoz dövüşü yaptıranların da yasaya karşı oldukları ifade ediliyor. Hayvanların kanlı dövüşlerini izlemekten hastalıklı bir keyif alan bu güruh iki kez suçludur bu durumda. Hem hayvanların birbirlerine zarar vermelerine sebep oluyorlar hem de yasanın çıkarılma sürecini bulandırıyorlar. Yunus parkı işletmecileri de yasaya karşı çıkıyorlar, deniyor. Engin denizlerden koparılıp küçücük bir alana hapsedilen yunuslar üzerinden kölelik faaliyeti yürütülerek para kazanılıyor tabii. Doğal yaşam alanlarındaki özgürlüklerini kaybeden yunuslar insanları eğlendirsin diye zorlu bir eğitime tabi tutuluyor. Sirk hayvanlarının nasıl eğitildiklerini iyi bildiğimizden yunusların da neler yaşadıklarını tahmin edebiliyoruz.


Farkındalık işte tam da burada devreye giriyor. Sirklerdeki hayvanların istenen hareketleri öğrenip yapması için türlü türlü işkencelerden geçirildikleri ortaya çıktıkça insanlar bu gösterilere gitmemeye başlamıştı. Geliri günden güne düşen sirkler de zamanla kapandı gitti. Aynı farkındalığın bir gün hayvanat bahçeleri için de oluşmasını bekliyoruz. Doğalarına uygun bölge ve iklimden koparılıp kafesler içinde hapis hayatı yaşatılan hayvanların çektikleri acı ve sıkıntılar defalarca gündeme getirildi. Üstelik sadece bedensel değil, psikolojik sorunlar da yaşadıkları birçok kez belgelendi. Gerçeği görebilmek için sadece o hayvanların gözlerine bakmak bile yeterli aslında. Hayvanat hapishanelerine gitmeyiniz, çevrenizi de bu konuda bilinçlendiriniz.


Hayvan hakları ihlallerinde işin farklı bir yüzü de var. Sokak hayvanlarını koruyacak yasa için yavaş da olsa yol alınıyor, bir gün mutlaka çıkarılacak fakat zevk için öldürülen yaban hayvanları için şu an elden bir şey gelmiyor. Bir canlıyı atıcılık becerilerini göstermek ve heyecanlı vakit geçirmek adına silahla vurarak öldürmeyi spor/hobi sayan da bir yasadır ne yazık ki. "Kediyi ve köpeği yaşatmak için, beni ise spor olsun diye vurup öldürmek için yasa var." diyen kuşa, geyiğe, vaşağa, kurda, tilkiye, dağ keçisine ne diyeceğiz peki? Onlar için ne yapacağız? Avcılığın yasal katillik olduğunu anlatabilecek miyiz insanlara, kabul ettirebilecek miyiz? Bir kez olsun düşündürebilecek miyiz en başta?


Bir canlıyı spor/hobi adı altında ve yasal izinle zevk için öldürmenin korkunçluğunu anlayabilmesi için bir insanın neye ihtiyacı vardır acaba? Kendi halinde yaşayan ve ihtimal ki türü yok olma tehlikesinde olan bir canlıyı sırf adrenalin tutkusu uğruna ve ateş edip tutturma becerisi gösterip tatmin olmak için öldürmenin nasıl bir acımasızlık ve vahşet olduğunu anlatmaya gerek var mı ki? İnsan olan bunu kendi aklıyla, vicdanıyla anlamaz mı zaten? Aklı ve vicdanı varsa tabii.


Anlamayanlar var ne yazık ki, bunları bir kez olsun düşünmeyenler var. Eli, kolu, ayağı hafifçe yaralansa endişelenip her türlü önlemi alır ama doğal hayatında yaşayıp giden bir hayvanı gözünü kırpmadan vurur keyfi için. Çocuğunun eline kıymık batsa acısını dindirmek için didinir ama zevk için vurup öldürdüğü bir yaban hayvanının belki de yavrularına yiyecek bulmak için o bölgede dolandığını aklına bile getirmez. Sen sadece bir hayvanı değil, yalnız başına hayatta kalamayacak bir sürü yavruyu da öldürdün katil avcı! Gaddarlığınla övünebilirsin. Yerde kanlar içinde yatan zavallı hayvanın üzerine basıp fotoğraf çektirebilirsin. Belki bir gece rüyanda seni avlamak için peşinde koşan kara gölgeler görürsün. Korkuyu ve çaresizliği rüyanda da olsa yaşarsın. Belki bir gün uyanırsın. 


Şehirlerdeki ya da yabandaki hayvanlara acı çektirenler! Hayvanlar da can taşır, onların da yaşamaya hakkı vardır. Akıl yönünden onlardan üstün olman, onları dilediğin gibi kullanabileceğin anlamına gelmiyor. Bir insana zarar vermek neyse bir hayvana zarar vermek de aynıdır. Bunu yasa zoruyla ve ceza korkusuyla değil de kalbinle anlasaydın çok daha güzel, çok daha değerli olurdu. İşte o zaman dünya daha iyi, daha güzel bir yer olurdu.