HAZAR


Diyarbakır’dan Elazığ’a giderken, Maden’i geçtikten bir vakit sonra solda, Hazar Gölü’yle karşılaşırsınız. Sarı tepelerin ortasında dingin, bir körpecik kız gibi öylece, masmavi uzanır durur Hazar. Öylesine güzeldir ki…


Bazı şeylerin güzelliğini tarif etmek öyle kolay olmuyor. Çünkü güzel kelimesi yetmiyor. Bir niceliği belirtir gibi duruyor güzel kelimesi. Oysa Hazar’a bakarken… Hani göğsünüz kabarır bazen; kabarır, kabarır… Kaç defa arabayı çekip göl kenarında durduğumu hatırlıyorum. Durduğumu ve göğsümde birikenler taşmasın diye derin derin nefes aldığımı.


Gökyüzü masmavidir. Ve bu maviliğin sağında solunda beyaz beyaz, küme küme bulutlar vardır. Deniz seviyesinden bin küsur metre yüksekte olduğunuz için, gökyüzü daha bir yakın gelir sizlere. Ve bulutların aklığı, gölün yüzeyine yansır. Sanki uzansanız, suların üstünden bulutları toplayacak gibisinizdir... Hazar’ın yanından tren geçer. -Herkes göle doysun diye galiba- ağır ağır geçer trenler. Ve siz, lokomotiflerin raylar üzerindeki tıkırtılarını ve trenin düdüğünü duyarsınız uzaklardan. Suyun dalga sesleri tren sesine, trenin sesi rüzgârın sesine karışır ve tasasız bir çocukluk uykusunu davet eden bir ninniye dönüşür… Kıyılarda adam boyu otlar olur ve otların arasında, bir görünüp bir kaybolan alacalı inekler… “Şu inekler, kurbağalar, su kuşları, balıklar, yengeçler nasıl da mutludur” diye kurarsınız kafanızda. Sonra aklınıza, hemen karşıdaki tepenin ardında kalan ağaçlar gelir. Göle bu derece yakın olup da onu görememek… Saçma da olsa o an, gölü göremeyen ağaçlara üzülürsünüz. Çok değil, az sonra bunda yani gölü göremeyen ağaç olmada bir yiğitlik bulursunuz. Sanki bu ağaçlar, “al kardeşim, manzara da senin olsun, göl de… Ben işte burada, bu tepenin ardında da yaşarım” demiş gibidir. Eee, kolay değildir elbet. Ağaç da olunsa, bu güzellik karşısında ancak yiğitçe bir meydan okumayla durulabilir. 


Derin bir nefes daha alarak, Hazar’ın ortasındaki adaya göz atarsınız. Aldığınız nefes, içinizde cümlelere dönüşür. “Şurada, şu bir avuç adada yaşasam. Gerçekten bir yerin tamamen bana ait olduğu duygusuyla. Gerçekten benim, tamamen bir yere ait olduğum duygusuyla. Her gün adanın kıyılarında gezinsem. Geceleri evden çıkıp, serinliğin ortasında kapkaranlık sulara ve suda ipildeyen yıldızlara baksam. Uzanıp elimi soksam soğuk sulara, içim titrese, ürpersem. Ve, ‘iyi ki bütün ömrümü burada geçirmişim’ desem…” 


İşte böyledir Hazar; niceliğe gelmeyen bir güzellik. Oranın bir de kışı vardır ki beyaz karlar altında… Karı bilmeyen, kar yağan memleketten kaçana nasıl anlatılır ki bunun güzelliği?




18 Nisan 2023

Gültepe