bir şeyin arasında kalmaya yok yerim

ani kalkışlarımdan önce de tutuluyordum desem

zaten işte bu demirde,

işte gözünü diktiğin tuhaf pencerede

ne biliim

belki bir şalın düştüğü yerde kalmasındaki aramamazlık kadar kalırım


feriköy'e doğru dar kalabalık

yerleşik kaldırımların olmayışına doğru

ters oturmak gibi durmadan çektiğim çekilme

bazen durduğumda düşen bir şey de olmuyor

olmuyor

sa

saptığım köşenin aşağısıyım hep

aşağının uzantısını kurutan yüzüm, böyle kara

böyle tutkal değil ki boynum geçerken vakit üzerileri

karşı kaldırıma dönmeyen bu haliyle

evinde ne sesler uyandırır

ki sonra

binbir özürle ayrılır,

evet -tekrarları öldüren bir şey olarak, ayrılık-

artık merak ettiği balkonların içine benzeyene dek

benzeyene dek merak ettiği, balkonların içine

belki bir dalın üzerine sarkışı kısaldığı ana denktir


hatırladı

şimdi

boynu

m


-hamam böceği mutlu-


bir şeyin arasında kalmaya... hiç yok artık

ellerim kısalıyor günleri önüne katıp

ipince üzerime doğrulttuğum ipler

ipince su

bölünmesinden önce de oturmazdı ki bulanıklığım

örgüleri kısalmasından önceye kapanıyor daha da

daha da

içinden itilen sandalye sanki,

sanki iki tahta göz, aralık

yandaki çiçekleri dikmeye eğimi sürekli

ortanca pencerelerde ölmeye çatlak uzantısı


bir şeyin arasında kalmaya yok yerim

hele feriköy'de tüm merdivenler boşsa,

hele sızan sesleri poşetlerden,

ayıracak adım yoksa hiç

aynı yerimden daha kalkık daha kürek.

öyle güçlü ki yer

yetiştiremediğimle

kabuklarımla soyuluyor

gece.