Yağmurun etkisiyle oluklardan akan, taşan ufak su kütleleri yerlere düşerken beni de sürüklediler; hep beraber kafamın içine düştük az daha boğuluyorduk. Neden anlattım bunu size çünkü kafamda bir kalıp var benliğimi tutan bir tas, onun içinden çıkamadım uzun bir süre. Sen koydun o tası kafama ya da bir başkası. Sizin dedikleriniz çizdi, biçti kabın içini korktum; çıkamadım dışına. Her çıkmaya çalıştığımda kötü hissettim kendimi çünkü beni suçladınız; olduğunu düşündüğünüz, olmasını istediğiniz kişiden uzaklaştığım için kızdınız veya üzüldünüz. Bugün ben de üzgünüm, bir parçam olduğunu düşündüğüm bir başka davrandı bana. Kabına sığmadı, taştı üzerime yeri geldi beni kendimle tehdit etti. 


Bugün anlayacağınız üzere pek konuşasım yok. Kendim bir şeyler söylüyorum ama sanki sadece dinleme işini ben yapıyorum gibi geliyor. Hepimiz biraz birbirimizin aynasıyız ya aslında bazen birbirimizin oyun hamuru da oluyoruz. O seni hayal ettiği renkli şekillere dönüştürürken sen kendi içini, dışına bir tutmaya çalışıyorsun. Tabii kendi kendini yoğurmak da isteyebilirsin fakat bu zor olmaktan öte mantıktan biraz uzak bir tabirdir. Üzgünüm ama ne yazık ki sosyal bir varlığız ve bizim de beklentilerimiz var. Demem o ki sen de birilerini şekillendirdin, istemeden, hem de tek bir sözünle yaptın ve inan biri de sana yapmıştır bunu. O yüzden etrafındaki insanların iyi olması gerçekten önemli.


Sahi etrafındaki insanların iyi olması yeter mi?

Bence yetmez, herkes biraz iyi herkes biraz kötüdür. Önemli olan karşındakini ne kadar manipüle edebildiğindir. Kabından çıktığın zamanlar olacaktır, istedikleri insan olmaktan çıktığın zamanlar. Kendine şöyle uzun uzun baktığın yukarıdan izlediğin zamanlar... İşte böyle zamanlarda fark edersin; iyi, kötü değil de seni şekillendirenin kim olduğunu. Ya kötüdür bu kişi dışarı çıkma sebebin de üzer başka kalıplara girersin ya güzelliktir seni çıkaran olduğun yere bir kez daha imrenirsin. Her iki türlü de yine seni kurtarmaya gelen yine sen oluyorsun.