Yaklaşık olarak 1266 yıllarında, Floransa'nın küçük bir kasabası olan Vespignano'da dünyaya gelen 10 yaşında küçük bir çoban… Giotto. Fakir, köylü bir ailenin çocuğuydu. Babası Bondone onu her ne kadar kendi öğretileriyle yetiştirmek istese de bunun asla mümkün olmayacağı o çok küçük yaşlardayken anlaşılmıştı. Çok hızlı ve çabuk öğrenen neşeli parlak bir çocuktu. Zekası daha o küçük yaşlardayken bile kasabanın dikkatini çekmişti. Çobanlık yaptığı dönemde yürüyüş yaptığı otlaklarda düz zeminler üzerine doğadan aldığı ilhamla sivri bir taş veya sopa yardımıyla tüm gün resimler çiziyordu. 


Yine böyle bir günde iş amacıyla kasaba yakınlarına doğru gelen Cimabue adındaki ressam Giottoyu fark etti ve gizlice onu izlemeye başladı. Giotto elinde sivri bir taşla kaya zemin üzerine harika bir koyun resmi çizmekteydi.

Cimabue bu çocuktan çok etkilendi. 

Onu yanına almaya karar vermişti. 

Giotto'nun kaderi bu noktada değişiverdi. Artık Floransalı ressam Cimabue'nin çırağıydı. Ve sanat tarihinde bir döneme damgasını vuracak, hiçbir zaman unutulmayacak büyük işlere imza atacaktı...

Giotto; Cimabue'nin atölyesinde çok kısa bir sürede gelecek vadeden bir ressam olduğunu kanıtlar nitelikte bir çok çalışma yaptı. Kısa sürede Cimabue'nin öğretilerinin hep bir üstüne çıktı ve onu her defasında şaşırtmayı başardı.

Bir gün benzer bir olay yaşandı.

Cimabue, bir fresk hazırlamaktaydı. Kısa bir süreliğine hazırladığı freskin başından ayrılıp geri döndüğünde resmin üzerine bir sinek konmuş olduğunu fark etti. Eliyle sineği kovalamaya başladı. Sinek uçmadı. Birkaç defa daha denedi ve nihayet daha dikkatli baktığında bunun gerçek bir sinek olmadığını, sadece bir sinek resmi olduğunu anladı. O andan sonra şaşkınlığını gizlemesi mümkün olmadı. 

Giotto; Cimabue'nin görmediği o anda, freskin üzerine boyutları ve hacmi olan bir sinek resmetmişti.

Bu, o güne dek resimde görülmemiş bir durumdu. 

Bu sinek resmi; Erken Rönesansın temelini atacak, yüzyıllar boyu anlatılacak unutulmayan bir hikayeye dönüşecekti.

Giotto belki de o an aslında ne yaptığını bilmeden rastgele bir sinek resmetmiş olsa da, resim sanatına Erken Rönesansın kapıları açılıvermişti.

 Boyutsuz, hacimsiz, alabildiğine düz olan Gotik Üslubun yerini; doğaya ait gerçek ayrıntılar, ışık-gölge, boyut-hacim ve yeni doğacak olan natüralist üslup alacaktı. 

  Giotto kuralcı ve simgesel resim tekniği yerine nesneleri doğal haliyle resmetme kaygısı gütmüştür. En önemli eseri olarak bilinen Wedding At Cana; insan yüzlerine ifade verilen ilk resimdir. 

  Bunun dışında Aziz Francesco Kilisesi, Scrovegni Şapeli, Santa Croce Kilisesi freskoları Giotto'nun geride bıraktığı nadide eserlerdir. Aynı zamanda mimari çalışmaları olan Giotto, Floransa Katedrali' nin Çan Kulesinin modelini çizmiştir ve bütün heykel ve kabartma sanatlarının başlangıcını içeren bir takım mermer sahneleri de tasarlamıştır. Floransa Katedralinin bitimine ömrü yetmeden 1377 yılında hayata gözlerini yummuştur 

  Çan kulesini ise en başarılı öğrencisi olarak bilinen Taddeo Gaddi tamamlamıştır. 

  Vasari; bir sözünde Giotto için;

"İnsanın ayağını yere bastıran usta."

demiştir.

  Günümüzde ise 'heykel gibi resim yapma' deyimi aslında hala çoğu sanatçının kaygısı ve amacı niteliği taşımaktadır.

                                                   

Kaynakça: Giorgio Vasari,Le Vite

          Giorgio Vasari,Sanatçıların Hayat hikayeleri, Khan Academy