Kalabalıkta senin yüzünü andıran bir şeyler buluyorum.

Senin kadar canlı sokaklar tanıyorum. Senin gibi gülen parklar, uyuyan ağaçlar. Sen kokan denizlerde yüzmüştüm bir zamanlar tenin kadar sıcak kumsala uzanmıştım yarı çıplak ve utanmaz.

Çarşafa serilen gökyüzünde dalgalı bulutlar gibi saçların

Parmaklarım geziniyor yıldızlar arasında

Tatlı sulu, kırmızı kirazlar

Tanrının dilinden döküldü ilk kelime aşk ikincisi ise nefret

Konuşmadı Tanrı sustu sonra

Bir şeyler var sende yoldan geçen yaşlı kadın anlar beni

Ellerin zımpara ama dokunuşuna muhtaç ipek boynum desem mesela

Korkunç bir macerasın sevgilim yokuş aşağı yuvarlanıyorum son hızla

Kalbinin köşelerine çarptıkça sivriliyor dişlerim

Kanatıyor dudaklarını saf ve kızıl kızların