Ölüp ölmediğini anlamak için acılarını deşiyorsun, hafızanı yokluyorsun, sonra koltuğundan kalkıp bir karanfile su veriyorsun. Nihayetinde yaşıyorsun. Belki de bizden önce ölen acılarımızdır, diyorsun; bilmiyorsun. Bir çiçek büyütüyorsun göğsünde, yaslayamam başımı, izin vermiyorsun. Umut etmek için bazen unutmak gerekir, atlatabilmek için bazen anlatmak gerekir. Kalkıp bana bir mektup yazıyorsun, kalkıp bir karanfile su veriyorsun demiştim. Umutsuzluğun daniskası. Mektubun bugün gelmiş. Mektuba acılarından bir kapı, umutlarından bir pencere koymuşsun. İçeri beni almamışsın. Kapıyı kilitlemişsin, pencereyi aç en azından. O eve tıkılıp da yitip gidemezsin. 


Bilmediğim bir dilden sesleniyorsun, anlıyorum. En sevdiğim kitabı o dilden okumuş gibiyim. Ama sen en sevdiğim kitabın o olduğunu bile bilmiyorsun. Ben senin mektubunun gelişine karanfili sulamak diyorum, sen içimde seni kurutayım istiyorsun. Bir gül açmak isterken sen diğerini solduruyorsun. Yaşayan benken, sen sendeki beni de öldürüyorsun. 


Zihnimin karanlık dehlizlerinden, avuç içlerimden anılar topladım; tek tek kokladım, sonra da onlardan bir yara demeti yaptım, onu o kitabın içinde kurutuyorum nihayet. Acı bir kokusu var. Ölüm de böyle kokuyor pekâlâ, içimden biliyorum, içimde seni kurutuyorum. Bana yanındayım diyorsun, sana sağ tarafımdasın diyorum, sola geç diyemiyorum. Sola geçmen gerektiğini bilmiyorsun, belki de biliyorsun. Bildiğin bir dilden sesleniyorum, anlamıyorsun. Yok değilsin ama burada da değilsin. Sağına kalkıp ben geçsem sana yetmeyecek, sen de biliyorsun. Sana asıl ben buradayım desem yokluğunun tezahürü bu cümlede diyeceksin, biliyorsun. Bunları iyi biliyorsun.


Bir gün çok üşümüştüm, evin en soğuk odası boştu sadece, inançla ısıttım, sonra sen geldin, o odadaki tek camı açtın. Sen sanıyorsun ki illaki pencereler böyle açılır insanlara. İçimle zar zor ısıttığım o odaya buz gibi bir rüzgar getirdin ardından. Beni de mi savursun? En biçare hastadan bile ümidimiz vardır; hasta yatak döşek olsa, doktor çekip gitse, hastane ona küsse de bir ümidimiz vardır, olabilir. Ama kalbini soğuttuğumuz birinden ümidimiz olamaz. Yokla var edileni, varla yok edemezsin; bir gün sen de öğreneceksin, senin de bilmediğin şeyler var.  


Eksildiği yerden çoğalan da insandır azalan da, yarım kalan neden bizleriz öyleyse diye sorabiliriz, olabilir. Bir gün tam olduğunu sanırken yarım kalmanın ne demek olduğunu da bir gün öğreneceksin. İnsanın bazen baştan ayağa gitmek olduğunu, gelenin gidecek olan olduğunu, beklenenin hiç gelmeyecek olan olduğunu da bir gün gerçekten öğreneceksin. Acıyacak ama eminim ki sen hâlâ ben tam’ım diyeceksin. İnkar ettiğin şeylerin hepsinin senin bir parçan olduğunu çok sonra fark edeceksin. Benim de senin bir parçan olduğumu fark edeceksin. İnsan saate de benzer, çok şey hatırlatır. O zaman ertelediğin o alarm çalacak işte, çalması gereken bir yer mutlaka vardır. Senin de tüm ertelediklerin bir gün mutlaka dayanamayacak. Sana kendilerini bir şekilde hatırlatacak. O saati durduramadığında duran şeyin hayatının tam orta yerindeki pişmanlık olduğunu göreceksin. Dayanamayan hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Hayatında belki de ilk kez bakmadan göreceksin çünkü pişmanlığın rengi de, kokusu da, tadı da, sesi de vardır. İşte o zaman duyacaksın benim sesimi. Sana bilmediğin bir dilden sesleneceğim, bu defa anlayacaksın.


Küçük bir zamanın gelgitleri arasında büyük bir kararın getirdiği ağırlığı taşıyamaz vaziyette bir ay’a umut bağlamıştım. Olur ve olmaz arasında, gelir ve gelmez arasında, yapmak ve yapmamak arasında bocalayıp durduğum o gün o ay hiç gözükmedi bana. Dönüm noktaları gelene kadar başkalarına göre yaşadığımız hayatlarımız yüzünden dönemediğimiz her sapak için isyan etmek nafile. Dönemediğim her sapağın sorumlusu ben değilim, her köşe başında beni beklettiğini bilirim, yine de hiç isyan etmedim. Sevmeye vaktin yoktu sence, sevmeyi öğrenemediğin için sana kızamazdım ama sana öğretemezdim de. Sevginin büyüyebilen, gelişebilen, şekil değiştirebilen bir şey olduğunu çok sonra öğrendim ben de. Senin sevmeye vaktin yoktu sence. Zamanını bize ayırmayan insanlara ayırdığımız hayatlarımız... Benim de bilmediğim ve öğrenemediğim şeyler var. Bir gün ben de öğreneceğim.


Bildiğin bir dilden bu yazıyı yazıyorum, anlamıyorsun ama sen anlamak ve biliyor olmak arasındaki ince çizgiyi de ayırt edemezsin, bunu da öğreneceksin. Bir gün en çok sen özleyeceksin.


Olur ve olmaz arasında, gelir ve gelmez arasında, yapmak ve yapmamak arasında bocalayıp durduğum bugün o ay hep gülümsedi bana. Demet kurudu, içimden biliyorum. Ben solmadım, kendimden biliyorum.