Herkesten kaçmıştım da ona yakalanmıştım.


Kapının aralığından aynaya bakan suretini gördüğüm an anlamıştım ve o taze hiçbir şeyin farkında olmayarak saçlarını, üstünü başını düzeltmeye devam etti. Bir an ansızın gözlerimiz kesiştiğinde göğsümde çakan şimşekler gözlerimden yansıyacak diye heyecanlanıp sohbetin ortasında coşmuştum. Tuhaf bir rahatsızlık duygusuyla kaşlarını çatarak odanın kapısını kapatmıştı.


Mavi’ydi adı. Bizim yeğenin üniversiteden bir arkadaşı.


Kahve gözleri anlamsız bir azap duygusuyla mağlup titrerken kapılmıştım bu genç kıza. Ruhunda bir kaybolmuşluk vardı ve o boşlukta sürüklendiğini biliyordu. Ben de biliyordum çünkü bu yaşıma kadar boşlukta sürüklenmediğim bir an bile yoktu. Olgunlaşmış kederimle çocuksu heyecanım arasında bir yerdeydim.


Ne zaman sohbet açılsa her sözüm Mavi’ye daha yakın olabilmek için dudaklarımdan çıkıyor gibiydi. Daha önce hiç tanışmadığım bu hal ile hemhal tazenin etrafında kimseye fark ettirmeden pervane gibi dönmeye başlamıştım.


Hayatıma adı konulmamış bir renk doğmuştu ve bunu sadece ben görebiliyordum.

Mavi denizde yüzüyordu ve sudan çıktığında sular bedeninden ayaklarına süzülürken sigaramdan tutkulu bir nefes ciğerlerime saplanıyordu. Süt gibi teni ince boynundan aşağı çırılçıplak uzanırken gül goncası gibi açmış göğüsleri her adımıyla hareketleniyordu, bacakları adım atmak için her öne atıldığında gözleri gözlerimle kesişiyordu. Ne var ki kırk beşinde Osman amcasıydım. Ne eksik ne fazlasıydım.


Kaderime efkâr sisi çöreklenmişti bir kere ne yana baksam gözlerimde bir pus acının fotoğraf karelerini yansıtırdı. Sigaramın dumanı yüzümü gölgelerken açıklıktan Mavi’nin güzel yüzüne baktım ardından bakışlarım dolgun iki meyve gibi açık dudaklarına kaydı. İnsan hiç beklemediği anda hiç beklemediği biri tarafından tam kalbinden vurulabiliyordu. Elimle göğsümü yoklamak istesem de kendime karşı koydum.


Umutsuzluk çepeçevre kapatmıştı güneşimi, herkesten habersiz kendi içimde suskunlaşmıştım çünkü Mavi memleketine gitmişti. Dört duvarın içinde bir Handan’a bakıyordum bir de zihnimi rahat bırakmayan Mavi’nin hayallerine…


Önceleri hayallerim masumdu, Mavi’nin beni sevme ihtimali olan bana sarıldığı, yaralarıma merhem olduğu, yanağıma dokunduğu anlardı. Fakat sonra kösnül bir girdabın içine sürüklenip durdum çünkü Mavi yoktu ve ona sahip olmam için bir engel de yoktu. Her şart altında ve her şekilde Mavi’ye sahip oluyordum. Günler geçici hazların hülyasıyla nefes aldırırken bir süre sonra bu anılar da acı vermeye başladı. Alışılan her şey gibi hevesten yoksun işlevli anılara dönüştü ve hevesi ölen zevkler gibi de bezdirici bir azabın doğumu ruhumu esir aldı. Öyle ki artık hayallerimde bile Mavi’ye el sürmek istemiyordum, hicapla yüzüne bakamadan yanından geçip gidiyordum. O toy bir çocuktu henüz ben ise hayatın demlediği eski adamlardan herhangi biriydim.


Hayallerim geçici hazlar gibi gelip geçince hayatıma bir baktım ki Handan hep orada duruyordu, Handan’a bağlanmam için bir sebep daha diye düşündüm. Ta ki o gün gelip çatıncaya kadar.

Yokluğu yok eden varlıktı, varlığı ise yok eden yokluktu. Her şey zıddıyla var olmak zorundaydı.


Mavi yeniden ziyarete gelmişti. Mavi’nin şehre dönüşüyle iç dünyamda belirginleşen bir hareketlilik isimsizce yüreğimi gençleştirdi. Cıvıldayan bir kuş tepemde sürekli şarkı söylemek halindeydi. Handan’dan istemsizce uzaklaşmaya başlamıştım. Ve bir gün Handan’la birlikte Mavi’yi görmeye gittik.


Adımlarım on beş yaşımdaki adımlarıma dönüşmüştü. Senelerdir bir hayale dönüşen bana hem zevk hem de acı veren bu genç kızı yeniden görecek olmak heyecanı göğüs kafesime güm güm vuruyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan onu ilk tanımanın verdiği toyluk heyecanıyla evi bulmuştum.


Her şey ilk günkü gibiydi, Mavi odadaydı, evde bir telaş vardı ve benim aklım sadece o odadaydı. Sesimi duysun diye daha gür sesle konuşmalarım, yersiz coşkum bile Mavi’yi odadan çıkartmaya yetmiyordu. Tam ümidi kesecekken odanın kapısı açıldı. Mavi bir gölge gibi önümden yüzüme bakmadan geçip gitti. O an kırk beş yaşım boğazımda bir yumruyla beraber yükseldi. Mavi için bir anda hiç kimse olduğumu kavramak iç dünyamda çatlamalara neden olmuştu, iç dünyamın çatısı tepeme çöküyordu. Sonra Mavi tekrar yüzüme bakmadan önümden geçti ve artık dayanamayacağımı anladığım an o andı. Handan’a gitmemiz gerektiğini söyleyerek o evden alelacele ayrıldım. Göğsümde can çekişen kafasını göğüs kafesime çarpıp duran da neydi?


İçimdeki gürültünün sebebi neydi?


Nefes alıyordum ama can çekişiyor gibiydim. Yanımda biri var mıydı yok muydu ondan da emin değildim. Yirmi beşinde bir genç kadın tarafından fena halde benzetilmiştim. Olmayacaklara yanıyordum. Hayallerimde yüzlerce kez sahip olduğum bu ten şimdi hiç dokunmayan yerlerimi alev alev yakıyordu. Kendimden bile gizlediğim ümitlerimle ilk kez yüzleşiyordum. Ben kırk beşinde ihtiyarlamaya yüz tutmuş bir adamdım, bu genç kız için her şeyimle erkendim. Bir anda adımlarım yaşlandı, saçlarımdaki kırçıllıkları duyumsadım ve bir sigara yakıp yıllanmış kederimin göğsüme sokulmasına izin verdim.