Uyarı: Okuyacağınız öykü tetikleyici unsurlar içermektedir.



"Sevgili izleyenlerim; eğer işlemi tamamlamamı istiyorsanız lütfen aşağıda bulunan hesap numarasına 100 birim atınız. Yarım saatiniz var. Süre başladı."


Elimin altındaki seçilen insanın saçını çekerek çenesini kaldırdım. Saatlerdir ağlayıp konuşmaya çalıştığı için ağzındaki bant gevşemişti. Öldürülürken konuşmasına izin vermek daha ilgi çekici olurdu.


"Bu arada, işlem sırasında ağzını açacağım. Daha iyi duyabilmek için aletinizin sesini açabilir ya da kulaklık takabilirsiniz."


Ölüm, öldürmek, cinayet, katil, maktul kelimelerini kullanmamdan hoşlanmıyorlardı. Çünkü yapılan eylemin bu kelimelerle ilişkili olması ve cinayet için bana para ödüyor olmalarını hatırlatıyordu. Eylemin kendisi değil kelimeler rahatsız ediyordu vicdanlarını. İnsan hakları kanununda mesleki tanımı yapılmış olan bir yasal katilim. Devlet, halk bana işlediğim cinayetler karşılığında oldukça yüklü bir miktar birim ödüyor. Bu işte eğitim alabilmek için üniversitesine gittim. Tıp Fakültesi, İnsan Yaşatma Bölümü.


Bölümün adına zıt olarak öldürmeyi öğrendim. Yan binamızda Tıp Bölümü'nde yaşatmayı öğreniyorlardı oysa. Ölümün kaçınılmazlığını tam anlamıyla anlayan insanoğlunda artık her şey normalleşmişti. İnsanlar özel mülkiyetlerine önem vermedikleri gibi kendi bedenlerine, başka hayatlara, aile kavramına, arkadaşlığa önem vermiyorlardı. Hoş, artık özel mülkiyet diye bir şey de yoktu. İstediğin eve girip uyuyabilirdin, duş alabilirdin, karısıyla sevişebilirdin, çocuğunu öldürmesi için yasal katillere verebilirdin.


Bu eylemlerin getirdiği olumsuz histen kurtulmak için de duygu makinesi vardı. Duygu makinesine gidip bir jeton attıktan sonra vicdani rahatsızlığından kurtuluyordun. Birbirleriyle savaşmayı bırakmıştı devletler. Ne gerek vardı insanlar kendilerini öldürürken savaşmaya? İnsanların kendisi terörist olmuşken terörist diye bir şey kalmamıştı. İnsan, içindeki bütün kini, kötülüğü akıtınca, duygularını da tamir eden bir makine olunca psikoloğa da ihtiyaç kalmamıştı. Kimse psikoloğa gitmeyince adlarını hatırlamadığım diğer birçok şey gibi yavaş yavaş yeryüzünden de silinip gitmişlerdi.


"Evet, yarım saatimiz bitti. İzninizle, hesabı kontrol ettikten sonra işleme başlayacağım." Milyonlar vardı hesapta. Milyonlar!

"Başlıyoruz." Başını okşamak istedim kurbanın. Ona son saatlerinde hayatı boyunca bir kez bile tatmadığı sevgiyi göstermek istedim. Fakat anında vazgeçerler ve birimlerini geri isterlerdi. Müessesimizde müşteri memnuniyeti önemliydi. Önce ağzındaki bandı çıkardım.


"Lütfen, yalvarıyorum. En keskin bıçağınızla kesin boğazımı. Lütfen." Titreyen sesiyle yalvarıyordu. Biliyordu buradan çıkamayacağını. Ne çok isterdim işini hemen bitirmeyi. O sırada yorumlara gözüm kaydı.

"Bitir şu işi."

"Sakın bıçak kullanma. Boşuna birim yatırmıyoruz sana."

"65 yaşında olmasına rağmen çok yakışıklı. Eğer ilgisini çekerse 2029 numaralı daireye beklerim."

"Bir dahakine ışığı düzgün ayarla, doğru dürüst göremiyorum. Birimimizle rezil oluyoruz."

"Kör bıçakla doğra onu."

"Öldür artık şu sevgi manyağını"

"Hain!"

"İşte bu benim alçak kocam! Sen yapmazsan ben yapacağım!"


Bu kurbanı buraya getiren olay, çocuğunu öldürmek isteyen karısından çocuğunu kurtarmasıydı. Gözlerine bakmamaya çalıştım. Bakarsam onu öldürmekten vazgeçerim diye korktum.


Düşünme Odin. Sadece işini yap. Önce karnına bir iki bıçak darbesi... Ağzından fışkıran kanlar... Şah damarına işini hemen bitirecek bıçak hamlesi... Elimi temizlerken gördüm. Gözleri berrak maviymiş. Ağzı açık. 15 dakika önce hızlı hızlı atan şah damarı artık sessiz. Kameraya dönüp eğilerek selam verdim.

"İyi akşamlar hanımefendiler, beyefendiler."


"Bu seferkini pek beğenmedim."

"İki hafta önceki işi efsaneydi ama. Kadının derisini nasıl yüzmüştü canlı canlı... Görmeliydiniz."

" Artık bir dahakine güzel performanslar bekliyoruz Odin Bey."

"Şu milyonlarca yayın çöplüğünde en iyisi yasal katillerinki yaaaa."

" Keşke beni de öldürse Odin. Ama param yok maalesef."

"Bu adam da yaşlandı artık. Neden hala yaşıyor?"


Midem bulanmıştı. Yayını kapattım. İnsan Yaşatma Bölümü'nde okuyan stajyer öğrenciye bedeni kaldırmasını söyledim. Büyük bir istekle işi yapmaya koyuldu. Tüm arzusuyla mezun olup bu işe atılmayı bekliyordu. Eski düzeni bilmeyen nesildi bunlar. Sevgiyi, aileyi sadece kelime olarak bilen. O kelimelerin nasıl hissettirdiğini keşke ben de unutabilsem. Yaşıtlarım kolay adapte oldu. Fakat ben yine düzenin dışındayım.


Kendi kendime güldüm. Bu düzende yaşamasını istemediğim karımı üniversitede bitirme tezi olarak öldüren biri olarak kendimi nasıl düzenin dışına koyuyordum? Ben de bu düzene uyum sağlamamış mıydım onu öldürerek?


Gerekçelerim vardı benim. Bu acımasız hayatta yaşayarak acı çekmesini istememiştim. Canım sevgilim, affet beni. Peki oğlun? Doğru ya, oğlum... Bunca sene öldürmekten başka ne yaptım? NE YAPTIM? NE! Omzuma dokunan elle irkildim. Stajyer öğrenciydi. İçimdeki ses, belki de seni bitirme tezi için öldürecek, sonuçta ustasını öldüren bir çaylak çok dikkat çeker, dedi.

"Temizledim hocam. Bu arada saat 21:30 oldu. Duygu makinesine girmeniz gerekiyor."

Elimi, tamam, git, dercesine salladım.


Şu makineyi hiç sevememiştim. Bu makineyi elinde tutanlar insanların vahşi dürtülerini uyandıracak yiyecekler, filmler, kıyafetler üretiyorlardı. Ben de bu işin parçasıydım. Ölümü, caniliği, vahşeti normalleştirerek gözlerine sokuyordum. Bundan da büyük zevk alıyorlardı. Ya sen almıyor musun sanki, dedi yine içimdeki ses. Sus, konuşma, bıktım senden. Makinenin önüne geldim. Jetonu attıktan sonra o sıradanlaşmış soru geldi:


"Hangisini yenilemek istiyorsunuz?"

Kin - Özlem - Sevgi - Pişmanlık - Öfke - Aşk - Kaygı - Seçenek Dışı (Aşağıdaki kutucuğa yazın.)


Yenilemek, hahaha. Komik. Pişmanlığı silelim bakalım. Sonra da özleme geçeriz. Ardından da bir kuple sevgi, bir porsiyon da aşkı sileriz.


Lanet makineyle işim bittikten sonra bağlı olduğum devlet dairesinden bir mesaj geldiğini gördüm:

"2028 numaralı evdeki adamı yarın öldür, Odin Kaplan. Devlet başkanının babası. Özel bir yayın istiyor kendileri. Yayın saati: 22:30." Mesajın soğukluğuna, insanların kayıtsızlığına hırsla güldüm. Özel yayın demek... Yarın kimse ekrana beş dakikadan fazla bakamayacak. Ölümün soğukluğundan nefret edecek ve makinelere koşturacaksınız.

Yayın akışıma şu şekilde not düştüm:

"Yarın 22:30. Özel bir kişiden özel bir istek. 1 saat sürecek bir işlem. Bekliyorum. Katılım için önceden 100 birim yatırılması gerekmektedir."


Gülmeye devam ederken 2028 numaralı dairedeki aynaya çevirdi bakışlarını. Güldükçe sallanan beyaz sakallarına gözyaşları karışmış. Konuşuyor kendi kendine:

"Acının, mantığın, sevginin, ahlakın... Hiçbir şeyin anlamı yok. Hiçbir şeyin... Hiçbir... Yok... Anlam... Oğlum... Kaybettim."