Bu yazımda siz değerli okuyuculara muazzam atmosferi, görülmeye değer güzellikleri, dolaşırken aldığınız nefesle adeta içinizde hissettiğiniz aşk hikayelerine sahip olan Gölyazı'yı tanıttım. Eğer bir gün yolunuz Bursa'ya düşerse mutlaka uğramanız gereken nadide bir güzellik.

Bursa Merkez'in 45 kilometre batısında yer almakta Gölyazı. Kendi aracınızla kolaylıkla ulaşabileceğiniz gibi Uludağ Üniversitesi metro durağından kalkan 5G numaralı halk otobüsünü de tercih edebilirsiniz.

O zaman hadi birlikte Gölyazı'yı gezmeye başlayalım.

Girişte Aziz Panteleioman Kilisesi ya da diğer bazı kaynaklara göre Hagias Georgias Kilisesi karşılıyor bizleri. Mübadele zamanında ibadet amacıyla kullanılan kilise, günümüzde kültür evi olarak ziyarete açık durumdadır.

Geçmişte köy halkı olan Rumlar'ın kalplerinden gelmiş dualara, Tanrı'dan dilenmiş en büyük arzularına, mübadele zamanının acı ayrılıklarına şahit olmuş bu kilise, yaşanmış olan tüm yangın vakalarına rağmen hala tüm görkemiyle sizleri ziyarete bekliyor.

Kiliseden çıkıp köyün derinlerine doğru ilerliyoruz. Misafirperver halk bizi sevgiyle selamlıyor, o kadar güler yüzlü bir halka sahip ki Gölyazı; gezi boyunca sizlere hoş geldiniz demeyen tek bir insanla dahi karşılaşacağınızı zannetmiyorum.

İşte o köprü ve yarımada şimdi tam karşımızda. Bakarken hayranlık duymamak elde değil. Tam bu noktada sizlere rivayetlere göre Gölyazı'yı var eden bir aşk hikayesinden söz etmek istiyorum.

"Melde Kralının oğlu Apollonya Kralının güzeller güzeli kızına karşı amansız bir aşka düşmüş. Gözü ondan başka hiç kimseyi görmez olmuş, aşkından biçare kalmış, gözyaşları tüm halkı yasa boğuyormuş adeta. Oğlunun bu durumuna daha fazla dayanamayan Melde Kralı, Apollonya Kralından kızını istemiş ancak güzel kızın kalbinde bu büyük aşka karşılık verecek bir his bulunmuyormuş.

Kızının duygularına sadık kalan kral geri çevirmiş Melde Kralını. Biçare aşık kahrolmuş, haykırışları uzak diyarlardan bile duyulur olmuş. Daha fazla dayanamamış bu acıya, sevdiğinin adını sayıklaya sayıklaya can vermiş öylece.

Melde Kralı oğlunun kaybının getirdiği acıyla bir canavara dönüşmüş, gözlerindeki hiddet bakanı korkudan tir tir titretecek kadar kuvvetliymiş. İntikam yeminleriyle yatıp kalkıyormuş.

Bunu duyan Apollonya Kralı kızına zarar gelmemesi için tepeye bir saray yaptırmış ve kızını oraya kapatmış. Gözü kara Melde Kralı bunu duyunca daha da hiddetlenmiş ve kralı cezalandırmak için Odryses Çayı'nın yerini değiştirmiş. Sular altında kalmış tüm kent. Yalnızca suların basmasıyla adaya dönen kızın sarayı kalmış geriye.

İşte, karşılıksız bir aşktan doğan hiddetle oluşmuş Gölyazı."

Bu hikaye karşısında Gölyazı'yı hayranlıkla seyrederken geçimini sandal turlarıyla karşılayan bir abimiz selamlıyor bizleri. Kısa bir sohbetin ardından sandallarımıza geçiyoruz. Kaptanımız Hatice Teyze. Gölyazı'da kadınlar balıkçılık yapıyor, aynı zamanda geçimini sandal turlarına kaptanlık yaparak da sağlayabiliyorlar.

Gayet makul fiyatlarlarla sandalla turluyoruz adanın etrafını. Uluabat Gölü fışkırarak yanaklarımızdan öpüyor adeta. Sandalla Uluabat Gölü'nü tanıdığımız on beş dakikanın ardından iniyoruz ve şimdi ihtişamıyla büyüleyen Ağlayan Çınar görünüyor tüm heybetiyle.

Ağlayan Çınar da yine hüzünlü bir aşk hikayesine sahip, izninizle kısaca ondan da bahsetmek istiyorum.

"Gölyazı'da yani eski ismi ile Apolyont'ta yaşayan, birbirlerine çok aşık iki genç yaşarmış. Mehmet ve Eleni. Büyük aşkın en büyük şahidi bu ulu çınarmış; zira genç aşıklar hep çınarın oyuğunda buluşuyorlarmış gizlice. Aşklarının önüne öyle bir engel çıkmış ki ne bir çaresi bulunur ne de elden bir şey gelirmiş. Mübadele zamanı gelmiş çatmış. Köyden Rumlar bir bir çıkartılıyor, Türkler yerleştiriliyormuş. Mehmet almış haberi, koşmuş çınara sevdiceğini son bir kere olsun görebilmek için fakat onu Eleni'nin abisi karşılamış. Eleni'nin çoktan yola çıktığını ve bir daha onu asla göremeyeceğini söylemiş Mehmet'e.

Mehmet vazgeçmemiş Eleni'den, direnmiş abisine. Bir kere daha görebilmek için aşkını, kavgaya tutuşmuş abisiyle. Ya beni şimdi burada öldür ya da izin ver Eleni'yi son bir kere göreyim, diye haykırmış. Abi oracıkta bıçaklamış Mehmet'i.

Eleni almış Mehmet'in abisiyle kavgaya tutuştuğunun haberini. Ayrılmış konvoydan, koşmaya başlamış son defa sevdiğine, ulu çınara. Fakat ne hüsran ki karşılaşmış Mehmet'in kanlar içindeki bedeniyle. Kıymış o da canına oracıkta. Ulu çınar başlamış ağlamaya, durmamak üzere gözyaşları bir daha."

Ağlayan Çınar daha ne aşklar sığdırmıştır kim bilir bu 749 yıla. Lakin yaşamaktan vazgeçmemiş; ağaca ismini veren biyolog Mehmet Okatan'ın da söylediği gibi...

Ağlayan Çınar ile vedalaştıktan sonra adanın tarih kokan sokaklarında kayboluyoruz. Her sokakta bizleri tüm sevimlilikleriyle güzel sokak kedileri karşılıyor. Yol kenarlarında oturan teyzelere selam vererek dolaşmaya devam ediyoruz eski Rum evlerinin arasında.

Göl kenarında bir kale... Duvarları incinmiş; belki bakımsızlıktan belki de bu acı hikayeleri artık kaldıramadığından. Taşlarına dokununca tarihi ve bu tarihe tanıklık etmiş insanlarının izlerini hissedebilirsiniz.

Her ne kadar araştırsam da bu kalenin tarihi hakkında bir bilgi edinemedim. Ama tüm görkemin içerisinde bir köşede kalmış yalnızlığıyla benim gönlümde yer etti çoktan.

Bu tatlı yorgunluğun ardından acı bir kahve içmek ya da lezzetli bir yemek yemek isterseniz Gölyazı'da pek çok kafe ve restoran da mevcut. Şimdiden sizlere afiyetler diliyorum.

Gölyazı... Gördüğüm için son derece mutlu olduğum bu yarımada hakkında sizlere söyleyeceklerim bu kadardı. Umarım okurken keyif almış ve Gölyazı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmişsinizdir. Teşekkür eder ve keyifli günler dilerim.