"Bulutlar sarmış göğü, güneş ha teslim olacak ha olmayacak havasında. Ama yine de son bir hücum gerçekleşecek her iki taraftan. Kim galip gelirse de anlaşmaya göre yeryüzüne o hüküm sürecek. Eğer yenişemezlerse de ortak bir anlaşma düzenlenecek. Bu yasayla da ortaklaşa yönetecekler günleri. Tabii bunlar olurken de daha ay ortalıklarda yok idi! Güneş zapt edecek, orası apaçık! Ama güneşin yorgun ordularını da bir başka savaşa girecek güçte olmadığından ay ile anlaşılacaktır ve dünyayı hüküm sürecek bu durum da uzunca bir süre.’’ diye not düştü bir canlı. Canlı demeye de bin şahit ister tabii. Herkes kadar canlı, herkes kadar konuşkan bir de. Özellikle de herkesin gözlerinden bakıldığında o da herkese bakıldığı kadar hayatta. Dışı canlı, ya içi? Hadi boş kalmasın içi, gurur koyalım bir tutum, biraz da kibir ama. Sevgi koyalım, tabii akabinde nefret de girecektir devreye, yoksa neden açıkta kalsın ki nefret? Nefret açıkta kalmasın, yoksa kimse sahiplenmez, sahiplenmezse de kimseye ait olmaz ve bu canlı da mutlak surette kendini çok iyi zannedecektir içine katılmadığından. Hatta bu kadar iyi zannedecek ki peygamber bile ilan edecektir kendi dinini kurarsa.

İyilik demişken içine kötülük koymazsak olmaz bu canlıya. Tabii ikisi kardeş değil, hepsi seçim özgürlüğüne kalmış seçimlerdir. Tabii aç kalma ve dönemsel başkaldırışlar hariç, adalet koymadığımız bir canlı içi bu. Hadi yürütelim bunu, hem de iki ayak üstünde, ellerini kullansın artık kafası yerine. Vicdanını kullanmasına gerek yok ki, onsuz da olur bu canlı. Hadi dil de koyalım koymuşken, al işte, basbayağı insanı yarattık çamurdan ve ateşten olmama yöntemiyle!

Bu gariptir iki ayaklı insan, her yerdedir. Yeter ki ayakları hareket etsin. Bir bakmışsın dağın tepesinde yeri var, bir bakmışsın yerin diplerinde. Göğün üstünde yaşamayı dener, yeryüzüne tutsak olmasa tabii. Hangi taşı kaldırsan akabinde bitiveriyor ısırgan ot gibi. Zararlı anam zararlı bu insanlar. Elle dokunsan elini keser, dille dokunsan dilini. Vicdanla baksan şu mahlukatlara, zaten vicdanları asla yoktur! Sadece lisan kalabalığı kalıyor hepsinde de.

Gücendirmeyelim şimdi bazılarını. Sonra anasının danası bilmem hangi hükümetin içinden ot gibi çıkıveriyorlar. Sorsan nereden çıktın diye, o da söyleyemez ama çıkıyor, ısırgan otu işte bu! Bazıları her şeyden sonra bitiyor, işte hikayem de onların bittiği yerde değil, başladığı yerden itibaren kaleme alınıyor.


Yukarıda yoğun savaş oladursun, yeryüzünde bir Hikmet bitirilecek diye rivayet edilirmiş bu savaşı. İşte o Hikmet’i bulma hikayesidir bu:

1

Hiç bahsetmeyelim dinine imanına şimdi bu insanların! Yaşadığı yeri, yediği yemeği, son seçimde hangi partiye rey verdiğini, hiç ses etmeyelim. Yoldan çevir bu insanı. "Neden buradasın?’’ diye sor, hemen başlatır hikayesini kör olasıca!

"Neden buradasın?’’

Göğü hele boş bıraksan bunlara, bir basma dürer gibi dürer maazallah, dörtte katlarlar hemen göğü. Tabi katlamak da bir meziyet canım, ona sonra geleceğim. Hadi katladı diyelim bu hokkabaz. Sonra? Sonrası mı var? Uygun fiyata göz açıp kapatıncaya kadar satar eşeğin oğlusu. Satmasa bile kiralar illa. Bir yere sokuşturacak ona bahşedilen bu göğü işte. Aldığı parayla, tabii alırsa da zamanını hal vurup harman savuracak bir ağaç gölgesinde. Tabii ağacı satmadıysa, satmazsa keser canım, gölgeyi de yurt dışından ithal eder! Yapmaz demeyin, yapar bu eşeğin oğlusu.

Utanmasa hepsine güzel bir fikir diyecek; insanın aklına bile sokacak türlü numaralarla yaptığı hokkabazlıklarını! Göz açıp kapanınca kadar anasını satar maazallah babasına. Soktu işte bir başka insanın aklına bir fikri demek ki. Yoksa neyden bahsedilip neşelenecek bu insanlar.

Şimdi Hikmet isimli bir insan olsun, olsun da Hint garibanı gibi olsun elbet. Boyu olsun, posu olsun, olsun demişken post bıyığı mutlaka olsun. Bursun dökülene kadar bıyıklarını. Dağlara doğru bursun, dağ sallansın hadi. Ovaya doğru bursun, ovalar kurusun hadi. Maazallah insana doğru bursa bir. İnsanın yüreği bırak, ayakları bile kilitlenir, üç beş adım atamadan düşer yere. Öyle bir bıyık olsun bundaki.

Hikmet’i yarattık şimdi, Hikmet’in içine bir de hikmet koymak var. Huyu olsun, suyu olsun, üstüne de evin yolu olsun. Evin yolunun sonunda da annesiz kızı olsun. Kızı yalnız kalmasın diye ikinci bir karı alsın eve bu Hikmet. O burulası bıyıkları var ya, ah o bıyıkları! Biraz da kendi haline bursun.

Günlerden salı olsun, yok çarşamba. Çünkü çarşamba oldu mu kasabada pazar var, pazar olsun, olsun ki hikmetin içi değil dışı da insanlarla dolsun. Kasabaya çarşamba günleri akın etsin millet, sanki çok şey olacaklarmış gibi, kalabalık birbirinin kafasını değil, pazarlardaki sergileri doldursun renk renk en kötü. Kalabalık kendilerinden medet bulsun kurduğu sergilerde. İnsanlar dağdan, bayırdan, ovalardan akın akın gelip doldursun sergileri ama anında olsun hepsi. Yoksa bu Hikmet’in çevresinde başka ne hikmet olacak ki.

Kalabalık azalınca gitsin evinde yatsın. Günler dursun mu? Onlar geçsin tabii, bazılarına geç emri verilsin, ta ki namlunun ucunda vurulana kadar! Çağlayan dereler gibi aksın günler, ama derenin yanına ev yapmadığından Hikmet’in babası, akıllı sayılsın. Bazen de kasabada Hikmet değil, Hikmet’in babasını ansın akıllarında.

Bir sokak arası sislensin, Hikmet dışarıya çıktığı herhangi bir vakit. Sokak arası daralsın ve sokak arası kararsın daha akşam olmadan. Hikmet’in cebinde parası da olsun dışarıya çıkmışken. Birkaç eşkıya başına üşüşsün sonra, Hikmet’i bir güzel dövsünler. Cebindeki paraya el sürmesinler amma. İlla bir hikmet arasınlar, kasaba halkı bu işte. Kimi alacaklılar azdı desinler, Hikmet’in yanında dursunlar. Bu Hikmet zaten hep böyledir, vardır bunda da bir iş diyerek Hikmet’in karşısında dursunlar. Musa’ın büyüsü gibi, kasabayı ortadan ikiye ayırsın bu olay, sonuçta Hikmet değil mi ismi?


2)

Bankası mutlaka olsun, ömrü var ise yaşayacak, yarı ömrü ipotek olsun. Manavı olsun ama borcu kadar. Bakkalı olsun, hayal gücü kadar. Kasabı mutlaka olsun, kilosu kadar. Kasap, bakkal, manav şimdi lüks amma, hikaye bu canım, Hikmet’i anlatıyoruz ya. Olsun bir şeyleri, mesela arabaların dışı olsun, camekanların dışarıdan yansıyan yüzü olsun elbette. Ağaçların topraktan koparılmamış gölgesi olsun, bir şeyler illa olsun, yoksa Hikmet ne yapacak bu alemde.

Bakkal’ın terazisi hileli olsun, bir ucunda devlet eli olsun, bir ucunda bakkalın. Büyük adamlar dereyi zapt etsin, şişeleyip bakkala satsın, bakkal da Hikmet’e! Derenin havasını değil ama. Onu satmasınlar daha. Hikmet hava alsın canım, hikmet ya bu. Toprak bulunsun, sonra bulunduğu gibi zapt edilsin amma kan dökülsün de bir vakit, yoksa toprak neyle beslenecek? Birisi benim desin toprakların altına, birisi benim desin üstüne, sonra anlaşamayınca da kardeş katli vacip olsun. Hikmet’in bu hengamenin içinde köyden amcası ölsün. Ölmüşken de ardında tarlası kalsın. Kalsın canım kalsın da; mirastan ancak Hikmet’in payına, Amcasının eksi bir paltosunu kalsın. O da bir şey sonuçta kış gelecek Hikmet!

Hikmet bu tabii vatan borcu olsun, onun teskeresini başka Hikmet’in boynunun borcu olsun. Hikmet uzun süre arasın diğer Hikmet’i amma bulamasın tabi. Hikmet’in yalnız mı kalsın? Abisi olsun, ablası olsun, danası olsun, tapası olsun. Olmuşken mirası da olsun yine büyüklerinden kalan buna. Ama Hikmet uyudu mu? Bir davalık canını, bir davada alınsın. Hikmet, yine bizim Hikmet olsun, yoksa para bozar adamı, sakın ha.

Camiye gitsin, havraya gitsin veya kiliseye. Hoca sorsun, peder sorsun, haham sorsun, bunların hepsi Allah’ın bekçisi ama Allah’tan daha çok sorsun.

Peder, Hoca, Haham: ‘’Hikmet oğlum!’’ oğlum denilsin Hikmet’e ki, biraz şefkat görsün it oğlu it.

"Hikmet oğlum!’’

Hikmet "He," desin de. Ne soracaklarını bilsin, bilsin ama söylemesin hepsinin cevabını, yoksa maazallah ipe götürür bilmek. "He,’’ desin hep, "he’’ipten alsın canım kendisini biraz...

Peder, Hoca, Haham: "Oğlum, neden buradasın?’’

Hikmet, soranın elini öpsün. Haham gelsin elini öpsün, peder gelsin elini öpsün, hoca yerine sakallı birisini bulsun mahalleden veya bir yerlerden, onun da elini öpsün. Yoksa hoca yıllık izninde, ona vekaletten başka caminin hocası gelmiş. Hikmet öpmez öyle başka caminin hocasını!

"Doğru.’’ desin Hikmet. Uzunca baksın eli öpülenlere bir bir.

"Benim bu dünyada işim ne?’’ desin.

Koro oluşturulsun bu arada, sadece Hikmet için amma! Değerli gün veya kutlamalar için değil bu koro. Belediye maaş bağlasın bu koroya, sahip çıksın tabi. Yoksa zehirler belediye sahipsiz koroları, maazallah.

Koro: Hikmet! Senin burada işin ne?

Hikmet sussun bir, Hikmet ya! Çırılçıplak kalsın bir, etrafına bakınsın o eski gözleriyle. Etrafta bir şeyler olmasın amma Hikmet etrafında bir şeyler olmuş gibi bakınsın. Hikmet şimdi gerçek Hikmet olmuş gibi bakınsın uzunca bir süre etrafından kendisine sonra. Koronun maaşları ayın başında yatsın, koro ay sonunu düşünürken ikinci repliği geç versin, versin ki Hikmet biraz da kendisi düşünsün bu arada.

Hikmet düşündü mü ikinci repliği koro söylenmeden kaçsın uzaklara, kaçsın ki duymasın ikici repliği. Kaçtığı uzak yerlerden de Hikmet aklını kaçırmadan oradan da kaçsın. Sonra kaçtığı yerlerde aklı kaldığından, biraz akılsız kalsın. Aklı başına gelince de evin yolunu bulsun... Evde kızı bekler mutlaka, Hikmet’in ikinci karısı bekler mesela. Aklı başına gelinceye kadar da beklesin onlar da evde. Hikmet’in kaçtığı yeri sorsunlar eve gelen adamlar. Kapılara dayansın bu siyah yüzlü, siyah burunlu ve siyah gözlü adamlar. Hikmet’i sorsunlar, sorsunlar ki Hikmet gelemesin bir türlü aklının kaçtığı uzaklıktan. Gelse siyaha boyarlar yüzünü mutlaka bu adamlar.

Hikmet’in aklı neden başına gelsin ki şimdi! Aklı başına geldi mi kasap keser aklının yolunu ince ince şimdi. Manav hele; eker biçer o kesilen ince yolları. Bakkal ise; artık ambalajlayıp satmak ister aklının artık arta kalan yollarını. Koskoca adamdan geriye ne kalsın şimdi? Ah o bükülesi bıyıkları tabi. Bu Hikmet, aklının yollarında bursun o bıyıklarını. Bursun ki aklı karışsın, yoksa bu dünyada akıllı olmak kimin işine yarasın ki, Hikmet’in yarayacak?

Can olsun artık biricik arkadaşı, yoldaşı. Pavyondan çıkmak istemesin, sevsin tabii, gece hayatını Hikmet’in canı. "Can bu oğlum.’’ desinler tüm işlediği günahların ardından! Kardeş katli gibi; vacip olsun her insanda. Amma Hikmet bu; günahlarını bile verir etrafına, dağıtır her şeyini. Eksik olunca da canı çıkar maazallah.

Çıkmayan canının da kimi kimsesi olsun artık, sadece Hikmet kendi canından muktedir olmasın ya. Amma canın arkadaşı da en çok ip olsun. Sarmaş dolaş ip ile yoldaşlık etsin. Can tabii bu, boşta durur mu? Durursa mızmızlanır hemen, illa bir şeyler çeker canı. Muz çeksin mesela; elma, armut, portakal çeksin. Yaz da bir de geldi mi? Canı deniz çeksin, bir "oh’’ desin değil mi? Ama bir "oh’’ demeden ip arkadaşı gelsin evine. Ayaklarını şöyle Hikmet’in divanına doğru uzatsın, onca yoldan geldi canım, dinlensin biraz ip kardeş. Sonra canının çektiği şeylerin hepsine başkalarının sahibi olduğu aklına gelsin. Tabii Hikmet hepsine "canı çıksın’’ desin, desin ki canı çıksın hepsinin hemen. İp kardeş teklifini yerine getirsin, Hikmet’in boğazına yapışsın canını çıkarsın! Bu hiddetlenmeyi yanlış anlayarak. Assın kendini Hikmet tavana, canı çıksın! Canı çıksın da bu hikayede ölen ölsün artık. Yoksa okuyucu istemez karşısında güçsüzleri, hep güçlünün yanında olmak ister okurken. Yazdıklarıma Hikmet bulaştığından, canı çıksın işte güçsüz kalan hikmetlerin, yoksa yazar ister mi güçsüz kalmayı ve bu durumu? Allah sen!

Yazar açıklarken bu Hikmet’i ahvalini, birden ay başı gelsin ve Koro girsin hemen devreye. Tüm evrenin sırrı bozulsun, hikmet bu işte, gelsin kurtarsın şimdi insanı insanın elinden. "Ben’’ desin Hikmet, ağlamaklı gözlerini çevirerek karşısındakine, "canım çekti, astım kendimi.’’ desin. Şöyle padişah fermanı gibi bir not bıraksın arkasında tabii. Ama cam açık kalsın, Hikmet evde havasız yapamaz ya, sonra canı çıkar kendisini olmayan bu dört duvar arasında maazallah! Bedenden bahsediyorum canım, evi kim ne yapsın?

Cam açık kalmıştı en son, açık camdan yazı uçsun, hikmet bu ya, tüm tuhaflıklara gebe birisi bu insan. Not havalansın bir süre, konduğu yerde de hadi okuma yazması olmayan, üstelik iki gözünden biri kör dilenciye denk gelsin. Ama derdi de dünya kadar olsun bu adamın derdini sorduklarında. "Allah razı olsun.’’ desin soranlara derdini. Baksın ki önüne düşen not sayacağı para değil, anlayamasın ilk. "Para kadar sıcak değil çünkü bu işte bir iş var.’’ desin içinden. Kirli elleriyle bir daha kirletsin nottaki son arzularının üstünü. Hepsini yazsın bu nota Hikmet, bir sayfa bile olsa, içini dökme izni verilsin kendi tarafından. Dünyada yaşayamama nedenlerini bir bir anlatsın bu notta. Kirli ellerini sürsün bu kör olasıca dilenci hikmetin ölüm ilanı olan bu notun üstüne... Gözlerin biri değil, şimdi ikincisi de kör olsun bu dilencinin! (Şimdi diyeceksiniz tabii sevgili okuyucum ne iş diye! İş canım, iş! Hep okuyanın mı gözü kör olsun, yazanın da olsun biraz.)

Hikmet şimdi ölsün, cenazesi tabii olsun! Tartışsınlar hangi usule göre gömelim diye. Hocalar gelsin, pederler ve hahamlar gelsin topluca... Bir arbede çıksın, maazallah haçlı seferlere dönsün bu cenaze töreni. Ama tatilde olan hoca gelmesin, onun yerine mahalleden sakallı bir adam gelsin. Bu kalabalığı görenler de "Herhalde seveni bolmuş adamın.’’ desinler. Mutlaka cenazesine bakkal gelsin, manav gelsin, kasap gelsin. Gelsin ki hepsi birlikte, borçlarını almak için birbirine dayanması daha kolay olsun. Kolay olsun ki insan utanma hissini unutsun bu dayanışmada. İnsan canım bunlar da birbirine dayandı mı utançları kalmaz ya! Borçlarını tahsis edemesin it oğlu itler ama. Alamasın Hikmet’in hiçbir şeyini artık. Alacaksa da Hikmet’in ikinci karısından alsın kasap, manav da kızından alsın artık alacaklarını. Bakkal geç geldiğinden ayıplansın o da etraftan. Koro gelemeden gömülsün cenaze. Hikmet duyamasın ikinci repliği de ama söylensin!

Koro: Hikmet! Senin dünyada işin ölmek!



Bölüm 2

Dediğim gibi, ne güneş yenmiştir ayı, ne de ay yenebilmiştir güneşi! Bu yüzden "İkinci Hikmet Vakası" peyda olmuştur günümüzde. Ölen öldüğüyle kalsın canım, daha ne hikmetler vardır bu insanlığın içinde.


(Başka bir evrende Hikmet)


Hikmet’in iki erkek bir kız çocuğu olsun. Erkek çocuklarının ismi özgürlük ve hürriyet olsun. Konu komşusu sorsun, "Sendeki ne bu vatan aşkı’’ desinler çocuklarına isim verecek kadar.

"Bilmem ki.’’ desin. İlk hiddetlensin hatta Hikmet, sonra "bilmem’’ desin tekrardan mutlaka.

İki erkek çocuğu büyüsün, serpilsin. Devlet gelip alsın hemen çocukları, vatan işleri var desinler soracak olurlarsa da, amma kimse soramasın. Kimsenin bilmediği cephelere sürsün, sürsün ki çocuklarının umutlarını öldürsün bu devlet. Ölü umutlara yakışmaz ki bedenler, bedenleri de öldürsünler gözünü kırpmadan bunlar. İki çocuğu da şehit olsun, Hikmet tabii gurur duysun bu duruma, duysun ya. Vatan sever Hikmet, çocuk sevmez o, sevdirmez ki devlet çocuklarını babalarına.

"Hikmet desinler,’’ desinler ya.

"Ne oldu senin çocuklara, evlendiler mi?’’ desinler, ama bu olayları bilmeyenler desinler, desinler ki olayları herkes bilsin.

Hikmet "vatan sağ olsun’’ desin, demezse nasıl sağ olacak şimdi vatan? Sussun sonra, bir yerlerden perde mutlaka kapansın.

Hikmet de şeker olsun, üre olsun, alçak ve yüksek tansiyon olsun. Olmuşken tabii kalp de olsun, kalbi olduğunu da orta birde aldığı eğitimle öğrensin, yoksa nereden bilecek kalp olduğunu bu Hikmet! Allah’ın hikmeti yahu bu, başka ne olacak bu adamda? Yatı katı olsa tabii, bunların bir sürü derdi olacak, ne zaman kirası gelecek demeler, aman bir şey oldu mu mallarıma demeler. Can malın yongasıdır oğlum, bu kadar derdi olmasın hadi şimdi bu dünyada. Tek derdi canı olsun hatta, canıyla uğraşsın ömür boyu.

Sormasa belki Peder, hoca, haham halini Hikmet’in, diğer tarafta yeri olacak da sordu bir kere onlar da. Çünkü herkes öğretmek için sorar ya, sordu işte bir kere halini. Koro o zamanlar yok tabii! Olsa mutlaka ay sonunu düşünecek. Korodan önce Allah’ın bekçileri mutlaka vardır! Onlar olmasa düzen mi olur canım!

Hikmet’in öğretmeni orta ikide geçemden kovsun. Kovması sorun değil tabi, kalbin ne işe yaradığını öğrenecekti Hikmet orta ikiye geçse! Okumaya devam edebilse neler öğrenecek. Mutlaka masa başı işi olurdu. Masa başında devlet evraklarıyla uğraşırdı, ha bire yemek yerdi bu yüzden, devlet ya bu, tam gününde öder maaşını. Sonra tabi masa başında kalbi büyürdü hastalanırdı. Hikmet tam öğreniyordu ama kalbin işleyişini, ah o öğretmeni kovmasa onu. Allahtan kovmuş Hikmet’i, yoksa masa başı işini ne yapsın Hikmet?

Hikmet’in boyu olsun, posu olsun ama her şeyi kendi boyuyla ölçsün. Orta ikide öğrenecekti yoksa matematiği, ah bir öğrense! Mutlaka ölçerdi dünya kaç bucak olduğunu! Bina görsün mutlaka, boyundan uzun olsun bina, ölçemesin bu yüzden yüksek binadaki insanların yaşamını. Bankada parası mutlaka olmasın, yoksa nasıl ölçecek boyuyla Hikmet, gülerler canım. Bir okusa, belki kalbinin işlevini öğrenecek, o zaman ölçerdi mutlaka kalbiyle de insanları.

Hikmet okuma yazması var Allah'tan. Gazete okur bu bizim Hikmet, ki bilsin bunca alemi. Gazete kitapları da ücretsiz vermiş o sıralar, Hikmet’i kitaplara sarılması da bu yüzdendir. Okusun ki, hapisler kurulsun, yoksa devlet hapisleri neden yaratsın ki? Okuduklarından tabii heyecanlansın, "evraka’’ diyerek çıkmasın da evden. Çıksın ki Hikmet kirada olduğu evinden, biraz hava alsın bu kiralık alemde. Kahveye dadansın işi yokken çok dadansın ki iş versinler, yoksa kahveler neden kurulsun ki? Lenin kimdir diye sorsun. Sorduğu gibi dövülsün, dövülsün ki koskoca Lenin kim olduğunu bir güzel öğrensin.

Başka kahveye dadansın, olayı anlatsın, anlatsın ki neden dayak yediğini öğrensin alem de. Sonuçta öğrendi Lenin kimdir, ne iş yapardır, kaç tane domuzu vardır… desinler ki "Hikmet! Orası sağcıların kahve! Aman kaç hikmet, aman kaç! Yoksa bunların dini imanı şiddet, dini imanı!’’ bunları söyleyen insanlarla arkadaş olsun, olsun ki bilsin arkadaşlığı canım. Ama orada da rahat durmasın Hikmet, cami desin, havra desin, kilise desin, üstelik güpegündüz! Sözünün arkası gelmeden dövülsün, öyle bir dövülsün ki hastanelere düşsün! Yoksa bu Hikmet nasıl bilecek canının keyfini?

2)

İşsiz hikmet aç hikmet, vermiş çocuklarını işte kara toprağa, yoksa everecek oğullarını. Tabii evde karısı yok değil, mecbur çalışacak. Kızı da ellerinizden öperdi, tabi kaçmasaydı iki kere kocaya. Hikmet evden kaçsın kahveye, kahveden eve. Karısı değil, ahali de ses çıkarsın bu kaçmalara. "Hikmet! Nereye kaçıyorsun?’’ denilsin. Hikmet, aklını kaçıracağını sansın ama kahveye kadar kaçsın işte.

Koro o zamanlar kurulmasın dediğim gibi, kurulsa Hikmet’in canını sıkacak! Ama merak etmeyin, tam lafa girecekken ay sonunu daha gelmediğinden Hikmet’e gün doğar ya. Kurulmayan koro "Himmet!’’ desin, "Ne işin var burada!’’ kurulmayan koro ya. Ardını aramasın tabii bu işin. Hem bana söylenmedi desin, söyledi mi yoksa desin bir süre de. Yine de kaçsın bir süre, arkasını döndüğünde bulamasın kendini bile.

Hikmet’in cebinde parasıyla ancak ip alabilsin, alsın ki kaçtığı uzaklıklardan geriye doğru nasıl çeksin Hikmet kendini? Yoksa tabanca daha basit. Kaçtığı yollara doğru çevirir namluyu, kaçtığı yollar gelir aklına Hikmet’in namlunun ucundayken. Ama tabancanın ruhsatı var, kurşunu var şimdi... Hadi kurşun aldın Hikmet, silah parası nerede? Hadi silahı da alsın, kendini bulacak yürek nerede? İşsiz olduğundan kasaptan ancak taksitle yürek alsın, karısı da pişirsin işte, pişirsin ki boğazlarından et geçsin hepsinin.

Hikmet koroya işe girsin Himmet’in yerine. Himmet emekli oldu şimdi, yoksa nasıl girsin işe? Hikmet’in yerine gitti şimdi o meşhur uzaklara Himmet de... Hikmet kasaptan aldığı yüreğin ikinci taksiti gelmeden, bir daha istesin. Kasap homurdansın ama versin, artık işsiz değil ya Hikmet! Himmet sonuçta gitti, dönmez Hikmet gibi o gittiği uzaklardan bir süre.

Karısı yine pişirsin ikinci yüreği, canım çekti desin, desin ki canı çeksin. Hikmet şimdi ölümsüz kalsın, belli bir süre de gezinsin koroyla birlikte. Gördükleri ilk Hikmet’e yapışsın bu koro, işi artık bu ya canım. Sorsun Hikmetli koro, bir başka Hikmet’e!

Hikmet! Senin burada işin ne!

Korodaki Hikmet, bana diyorlar diye korksun, ama ay sonuna az kaldı diye düşünsün, korkusunu yesin afiyetle. Bir ara korodan çıkmak istesin Hikmet, çıkıp yurt dışında yaşamak istesin. Yaşasın canım yaşasın da ay sonunu şimdi hangi Hikmet düşünsün. Kimseye bulamasın yerine, koroyla birlikte kalsın bu yurtta. Ay sonunu düşünsün Hikmet, boynunda ipiyle.



Tüm savaşını kendisiyle ibaret olan Hikmet bu! Güneş ile ayın düşman bile kesilir bu Hikmet maaşı bittiğinde! "Neden hızlı dönmez ki güneş ile ay!’’ derdi ölmese. Dönse ölümden maaşını alacak illa, dönmeyince de güneş ile aya kalacak artık bu tüm hikmet…