Otuz iki dakikadır her an, içinde bulunduğum durumu tanımlamaya çalışıyorum. Bir evdeyim, perde alev almış. “Eyvah!” diyorum, nasıl söndüreceğim? Koca perde, boyum 1.59. Kovayla su taşıyıp söndürmeye çalışsam vakit kaybedip koltuklar da alev alacak. Hemen üzerimdeki hırkayla söndürmeye başladım. Olayın şokuyla nasıl söndüreceğimi düşünürken alev daha da büyümüştü. Gözlerim yanmaya başladı hafiften. Perdenin önündeki tekli koltuğa baktım, örtüsü yanmaya başlamış. Ateş boyumu aştı, gözlerim daha fazla yanmaya başladı. Ben ateşle debelenirken odanın içinde artık nefes almak daha zorlaştı. Ateş hiçbir şekilde bedenime değmiyor ama ısısı hafiften yakıyordu ve akciğerlerimde nefes alabilmem için gerekli hava kapasitesi oldukça daralmıştı. Yangın evin içinde miydi peki, yoksa kafamın içinde mi? Bu yangının sebebi neydi? Yangın kafamın içinde... O perde de benim. Her an içinde bulunduğum durum da o hırkam. Hırkam; huzursuzluk. O hırkayla o perdeyi söndürmüyor, daha da alevlendiriyordum. Kimse el vermiyor; gören kaçıyor, yardım da çağırmıyor. "Kimselerin" korkaklığına inat daha büyük yangınlar gerek bana, daha büyük çırpınışlar. Hırkamdan ayrılmam mümkün değil artık, hırkamı temiz ve yeni tutmalıyım.