Hırs, özellikle çocukken epey etkisinde bulunduğum bir duyguydu doğrusu. Satranç oynarken, okulda bir sınava girerken tetiklenirdim onun tarafından. Sonrasında törpülendi bu özelliğim. Azmi seçmekten falan değil, daha az önemsemekten bazı şeyleri...


Genellikle tevazuyu öğütleyen dünya görüşlerinin taraftarlarından duyuyorum hırslı olmak yerine azimli olmak tavsiyesini. İkisinde içsel motivasyonlar bağlamında çok ciddi farklar var mı, hırslı olmak ve azimli olmak başka noktalardan mı çıkış yapıyor, emin değilim.


İnsanlara kendilerini geliştirme, yeteneklerini sergileme, başarıya odaklanma ve hedeflerine ulaşma konularında ciddi itici güç olabilen bir duygu hırs. Becerileri arttırdığı, onlara yenilerini eklediği gibi, daha disiplinli, daha kararlı hâle getirme konusunda da önemli bir hissiyat. Bunu Nietzscheci anlamda güç istenciyle bağdaştırabiliriz sanırım. Daha güçlü hissetmek için başarılı olmak, başarıya ulaşmak için içeriden gelen hırs...


Hırstan hırsa değişen bir sey var mı peki? Bir sporcununkiyle Kristof Kolomb'un hırsı arasında bir fark var mı? İkincisinin, dünyayı herhangi bir sporcudan çok daha fazla etkileyip değiştirdiği muhakkak. Tabii önemli sayıda insana zarar verdiği de... Ya kendilerine dönük sonuçları?.. Ya etik temelleri bu duygularının? Sahi, "hırs" dediğimiz şey ahlâkı bozar mı? İstediğini almayı kafaya takarak bu uğurda her şeyi mübah saymak... Tercih edilmemeli elbette. Demek ki potansiyel olarak ahlâkı olumsuz etkileyebilecek bir tarafı var. Olacak diye bir kaide yok, fakat bu riski barındırıyor bünyesinde.


Peki "azim" dediğimiz şey? Biraz önce bahsettiğimiz gibi, gerçekten hırstan bir farkı var mı azmin? Genellikle istikrarla devam etmek üzerinden kurgulanıyor azim anlatımları. Hakikaten böyle mi? Azim, hırsın "yıkıcı gücü barındırmayan istikrarlı kardeşi" mi? Ya da şuradan bakalım: Bir işe koyulduk, hedefi belirledik... Mutlak suretle yapma arzusuyla; elimizden geleni yapıp gerisine "kısmet" demek konusunda gerçekten kendi içsel dünyasında bir ayrım yapabilir mi insan? Yoksa olmayınca kabullenmek herhangi bir savunma mekanizmamız mı? Azmedip sonuna kadar gitmek, güçlü bir arzuyla olabildiğince ilerletmeyi baştan kafaya koymaktan ya da ne olursa olsun istemekten farklı mı bu anlamda? Ya da gerçekten hırs, azme göre daha mı zor frenleniyor? Frenlemek demişken, bunu nasıl, neyi temel alarak yapıyoruz? Bu arada, ahlâkî boyutta hırs için söylediğimiz ne varsa azim için de geçerli bana kalırsa.


Konfüçyüs, Buda gibi daha sakin telkinlerle meşhur öğretilerde salık verildiği gibi hırsı biraz durdurmak gerçekten iyi mi? Hırslı olmanın ileri gittiği durumlarda kendimize fiziksel ya da zihinsel olarak zarar verebileceğimiz bir gerçek tabii. Çeşitli tecrübelerle de sabit, epey popülerleşmiş olanları da var bunların. Peki bu, "azim ya da hırs" gibi bir tercih yapmak için yeterli mi?


Toplumsal etiketler de var tabii burada da. Genellikle hırs, çekici bir duygu olarak addediliyor, azim ise mahallenin uslu çocuğuna yakıştırılan bir özellik sanki. Daha bir gözü kara olmanın, daha yüksek beklentilerle giriştiği için daha fazla şey vadetmenin çekiciliği belki de hırstaki. Bana kalırsa, boş yakıştırmalar bunlar...


Hırslı ya da azimli olmak kararı kişinin kendisine kalsın bence. Ahlâkî sınırları ihlâl ettirecek kadar kafaya takmamak üstümüze düşen maksimum sorumluluk burada. Tabii kendimize zarar vermeyecek kadar da... Bunlar olmadığı sürece bir insan kendini bir işe nasıl motive ediyorsa bırakalım onu, öyle kabul edelim. Ne olur ki?..