Bugüne kadar kaçtığım ve uzun uzun koştuğum yollar, ayaklarımın altında benden daha çok yorgun düştü. Ruhumun derinliklerinde saklandım, kendi kendimi hapsettiğim parmaklıklar benden daha çok ağladı. Güneşin ışığında geceye büründüğüm için, güldüğümde kederimi gizlediğim için mutluluk benden daha çok üzüldü. Kanatlarım olduğu halde, arkama bakıp onları fark etmediğim için süründüm. Sevdiğimde kalbimi verip, bir parça sevgi için ruhumu sattığımda, benliğimi kaybettim. Yaktığım köprülerin üzerindeki insanların feryatları kulaklarımın, kafamın içinde. Affetmediğim geçmişimin yükü hala üzerimde, onları bırakmanın zamanı geldi artık...
Bir yerde okumuştum, affetme aslında karşı tarafa verilen bir rahatlama hissi değildir, affetmek kendi üzerindeki yükü atmaktır. Affettiğimizde başkalarını değil, kendimizi bağışlıyoruz kendimize.
Ne yaşarsam yaşayayım, bunu hak etmedim, ama böyle olması gerekti. Şimdiki ben olmam için.
Karanlıkta hep bir ışık aradım, bir elin uzanıp beni oradan çıkarmasını bekledim. Bir gerçekle daha yüzleştim - kimse kimseyi oradan çıkaramaz. Sadece sen.
Ve sonra bir şey daha öğrendim, aslında hiçbir karanlığın olmadığını.
Tam düşecektim, kanatlarım kendini gösterdi. Düşmüyor olsaydım onları fark etmezdim bile. Her şeyin bir sebebi var, hiçbir şey boşuna değil.
Kendimi suçlamayı kestim, benim suçum değil. Başkalarını suçlamayı bıraktım, onların suçu değil.
Sabahın dördü, bulutları seyrediyorum, kafamdaki bulutlar dağılıyor.
İyileşmenin zamanı geldi, ilaç benim.