E mart gelmiş, 2.sinde fark ettim.

Şubat resmen tokatlayıp 28 günde bitirmiş işini. Kaçmış sonra fark etmeden, kendileriyle tam yüzleşemeden.

Ne şubat ama. Tepetaklak etti beni şubat.

Kafamdaki süre gelen tüm şüphelerin, soru işaretini daha koyamadan bitiremediğim cümlelerimi, kendi kendine koyup sordu ve gitti. "Şimdi ne yapacaksın, hadi bakalım, ben kaçtım" gibi bir şey oldu. İnsafsız şubat bir hoşça kal bile demedi. Kalmanın hoş olup olmayacağı marta kaldı sanırım. Yıkıldık kaldık hepimiz, baktık ki tek başına savaştığımız yollar bizi aynı meydana getirdi. Bu meydanı hepimiz hatırlar gibiyiz, daha önce savaşmıştık buralarda ama net değil görüntüler. Bu kez farklı çünkü. Bireysel silahlarımızla, öz yeteneklerimizle, sadece kendi oluşumuzla kazanabilen bir savaş bu. Kendi ışığımızın savaşçıları olarak "bir"in meydanında rastlaştık. Birbirimizi hissediyoruz, birbirimizi görüyoruz ama savaş kendimize dönük. Eğitimlenmeye, ne kadar eğitimsiz olduğumuzu görmeye, gönlümüzden geçeni gözümüzün önüne en acil şekilde getirmeye maruz bırakıldık. Hep yaymışız hayalimizi çünkü, hep ertelemişiz, görsel dünyanın sahte oyunlarında hep çevrimiçi olmaya devam etmişiz. Kendimize dönmemişiz bir türlü, sormuşuz hep de soru işaretini koyup cevaba hazır olduğumuzu gösterememişiz, şimdiden bir önceye kadar. Şimdi, cevaplar hazır, bu meydanın manzarasında tatlı tatlı gözüküyor. Gökyüzüyle bir, denizle bir, dağların arasında, güneşin altında. En güzel yollardan gider miyiz bilmiyorum, en taşsız yollardan su gibi kayarak geçer miyiz bilmiyoruz, ama o orada. Gözüküyor, adım atalım da nasıl gidiyorsak gidelim. Birin gücü de yanımızda, birimiz erken giderse güzelliğini anlatacak ve yoldakilere ışık tutacak gibi bir his. O daha erken gitti diye içten içe kıskanmıyor artık zihin, "anlat bana yoldaşım, çok güzel değil mi, geliyorum ben de tamam."

Yollarımızın şartları, şansları, o manzaranın ta kendisine ulaşıp, geriye dönüp nereden başladığımız ve nasıl yol aldığımızı gördüğümüzde hikayemize ilham olması dileğiyle.

Sevgiyle,

E.