Ervinya’ya,

Halsiz, bitkin kelimelerimle geldim bu sefer Ervinya. Yine yitip gidiyorum. Yani bildiğin gibiyim, ölüyorum. Ama bu sefer savaşıyorum, yaşamak için. Çok zormuş yaşamak, gülmek için çabalamak. Bu cümleyi her koşulda gülen bir insanın yazması çok garip geliyor bana. Ben plastik çiçeklere su verip onların açmasını bekleyen biriyim Ervinya.

Belki de biz sevmemeliyiz Ervinya. Ama sen sev Ervinya. Benim yerime de sev. Sen güzel seversin, bense yanlış severim. Yanlışlarımla tüm doğrularımı yok edecek kadar yanlış severim. Doğru nasıl sevilir öğretmediler bana Ervinya. Ben de en yanlış nasıl sevilirse gittim, öyle sevdim. Birisinin çıkıp sevmenin en yanlışını yapıp insanlara göstermesi gerekiyordu. Anneler, babalar çıkıp bak bu abla gibi sevme çocuğum demesi gereken ablayım ben Ervinya. Artık veda vaktimiz. Benden sana çay, kendime de acı kahve, acılarıma ortak olsun diye. Sen kendine iyi bak.

“Başka bir evrende en güzel halinle sen hayata karış, ben daha da biteceğim.”

Son olarak Ervinya, sana kırgın değilim. Kırgınlığım kendime, yanlışlarıma, beklentilerime. Geriye bir tek yarım kalmış hoşça kalım kaldı. Hoşça kal.