bu sabah seni düşünmek işini erteledim

"uyandığımda pazartesiydi ağzım çirişliydi"

dünden kalan sütlacı kaşıkladım önce

mevsim uğultusu camları kapıları titretti

nefessiz kalmış kışlıkları çıkardım hurçlardan

defalarca katladım hırkaları kazakları

sandalyenin sırtına çarşafını koydum

astım yükledim zarif bedeninin bulutlarını havaya

baktım sararmış hatıramızın dişleri

üzerimize şehirler dikilmiş

kulağımda eskimiş şarkılarımız

gözlerimde hüznümüzün sararmış dişleri


yağmurum toplanır gelir yağmurum

penceremde adı bilinmez kuşlar ötüşür

çizerim de ellerimle biriken yolları

adımlarım arttıkça evimi hatırlarım

sağlam bir tokat yemişim beybabadan sızlanırım

şu politik felsefenin yenik düştüğü şeylere bak

kuramcıların savunduğu ile hegemonların diline

bak on dört yaşımda heybeme vuran on dört kurşuna

sanki yüzyıllardır anne lafı çıkmamış ağzımdan

ama belli tufandan biraz önce kurtulmuşsun

saçların örülmüş bir ağ kaderime

çatlamış kasıklarında toprak

ve ak göğsünde sevdamızın sütü

işte evimin doğurgan annesi

zaman tayına binmiş bir tarih

sonsuz rayında çufçuflayan coğrafyamın treni

çatıların bittiği yerde öpeceğim seni ve evlerin kirasından uzakta

çağ bitince saracağım gövdeni avlunun orta yerinde

ne geri dönmek fikri ne devrim umurumda

seni düşünmek işini atacağım aklımdan

uzanıp dokunacağım bir rüzgarla tenine

uzanıp başka bir dünyadan

göstereceğim kayan tüm yıldızları

elbet zaferi evden uzaklarda alacağım

elbet asıl zaferin eve dönmek olduğunu sanacağım